En kötü kanun bile iyi idarecilerin elinde iyi sonuç doğurabilir, en iyi kanunlar kötü idarecilerin elinde kötü sonucu gösterir.
Yaşamın özü ve şifası dengede kalmaktır, dengeyi kurabilmektir. Baktığımızda, ihtiyacımız dışında fazla olan iyi ya da kötü her ne olursa olsun her şey zehirdir aslında. Yemek, içmek, gezmek, eğlenmek, fazla güç, fazla istirahat, fazla korku, fazla mutluluk, fazla sakin olmak, fazla öfke, fazla nefret hatta fazla iyi niyet bile… Kur'an'ı Kerim’de de insanın itidalli bir yapıda yaratıldığına yer verilmiştir. Dinimiz her türlü aşırılığı sapma olarak görmüş ve itidalli, dengede olmayı uygun görmüştür.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’de ibadetlerden yeme içmeye kadar hayatın her alanında dengeli, ölçülü olmaya önem verilmesini buyurmuştur, bu özelliği taşımak için özen göstermiştir.
Kendi elimizle yakıp yıktığımız, talan ettiğimiz doğanın, evsiz bıraktığımız dilsiz yüzbinlerce aciz hayvanın bedduası mıdır bu yaşadığımız musibetler diye hiç düşünüyor muyuz sessizliği dinlerken? Kendi içimizde kopan fırtınanın sesini duyuyor muyuz karanlıkta odada kendimizle baş başa kaldığımızda? Karanlıkta boğulmaktan korkmadan aydınlık geleceğimizi görebiliyor muyuz ne dersiniz? Her platformda sık sık dile getirdiğimiz GELECEĞİMİZİN TEMİNATI olarak gördüğümüz sevgili gençlerin yerine koyup kendimizi empati kurabiliyor muyuz?
Her sabrın ödülü vardır derler ; sağlık olarak gelir, bereket olarak gelir, huzur olarak gelir… Ne olursa olsun mucizelerle gelir. Siz yeter ki iyi olmaktan korkmayın, doğru olmaktan korkmayın, samimiyetten geri kalmayın. Gönülden gönüle yol vardır derler, o gün bu gündür işte, yol bulmakta kolay yolcu bulmak ta, mesele gönüllü yola yoldaş bulmak. Günümüzde dostluk, vefa, kardeş kelimelerinin anlamını yitirmediği insan bulabilmek asıl mesele. Yola çıktıklarını yolda satmayacak Elif gibi dik duran adam bulabilmekte. Adamlığın temelini oluşturan kişiliği yerinde insan olabilmek mesele. Çekirgelerin istilası gibi gelir bir çoğumuza ama asıl gelmekte olan felaket gencecik yaşta yitirdiğimiz gençlerin sorumluluğunu neden alamadığımızın cevabıdır mesele. Savaşlar sadece savaş olmaktan çıkmıştır, bombaların füzelerin sesi değildir duyulan, evinden, yurdundan sürülen, ailesinden koparılan yüzbinlerin sessiz iniltisidir mesele. Afrika’da açlıktan, susuzluktan, hastalıktan ölen masum çocukların ölmesinden öte Medeni Avrupa’nın fazla yemek yemekten obezite olup hastalanmasının tezatlığının adaletsizliğinin yansımasıdır mesele.
Sadece heyelanlar, depremler, seller, yangınlar değildir belki üzerimize yağan bin bir türlü felaketlerin nedeni; Savaşta bütün ailesini kaybeden hem öksüz hem yetimin ölmeden önce "Sizi Allah'a şikayet edeceğim" feryadının Allah katında karşılığının bulmasıdır belki kim bilir mesele.
Ve en acısı yüz yıllardan beri müslümansız kalmayan Kabe'nin tavaf vazifesinin Ebabil kuşlarına verilmesinin, artık insanlar içinde tavaf etmeye bile layık çok az insan sayısının kaldığının kahreden acı resmidir belki mesele kim bilir?
Haydi hep beraber toparlanalım; insanlık olarak hepimiz kaybettiğimizi görsün artık kör gözlerimiz. Sahip olduğumuz koltukların, makamların, ebedi hayatta beş kuruş etmeyen servetimizin, Allah vergisini bozup yaptırdığımız göz, burun estetiklerimizin, her maaşımızla bayılarak aldığımız pahalı kıyafetlerimizin hepsinin aslında göz kamaştırmaktan öte gitmeyen nesneler olduğunu iyice kavrayalım. Geldik…Gidiyoruz…ÖNEMLİ OLAN İNSAN KALABİLMEK MESELE…Sevgiyle…