Tüm kadınlar olarak çocukluğumuzdan bu yana farklı şekilde öğütlerle korunarak büyütüldük. Hep kulağımıza küpe olması gereken erkek çocuklarla arkadaş olma, oyun oynama, evde babası abisi varsa arkadaşına gitme, yatılı kalma, bisiklete binme, erkeklerle kavga etme gibi birçok öğütle büyütüldük.

Ailelerimiz bizi kimden neden koruyordu?  Bu endişesi yersiz mi yoksa fazla mı korumacıydı? Yoksa çocuğunun güvende olması ve zarar görmemesi için elinden gelen her yolu denemesi miydi ya da anne baba olunca bizi daha iyi anlarsın sözleri mi daha içe işliyordu? Aslında hem zaman geçtikçe hem de büyümeye başladıkça endişelerini daha iyi anlamaya başladım. Ama anladıkça küçücük dünyamda kurduğum hayallerden daha kirli bir dünyanın içerisinde buldum kendimi...

Kadın olmanın ne kadar zor olduğunu anladım. Kendimi hayır kelimesinin cilve ve naz olarak kabul edildiği ve bir kadının saygı görmesi için yanında erkek olması gerektiği gibi bir sürü olayla karşılaşırken buldum. Küçücük dünyamda öylesine mutluymuşum ki şimdi daha çok özlemle çocukluğumu anımsıyorum. Dünya, yaşım büyüdükçe sert rüzgarlarını fırtınaya dönüştürmeye başladı. Şimdiyse yıl 2024 ve hâlâ kadına şiddetin son bulacağı günleri umut ediyorum. Takvimden yapraklar eksildikçe sadece zaman ilerliyor... Oysa isterdim ki hürce yaşamak, özgürce hareket etmek. Biz tüm kadınlar özgürce duygu ve düşüncelerini ifade edebilmeli, sokakta korkusuzca adımlar atabilmeli ve güvenli bir şekilde evlerimize gidebilmeliyiz. Bu şiddetin ana kaynağının ne olduğunu ve bitmesi gerekirken neden daha da yoğunlaştığını sürekli düşünüyorum ve başlıca nedenlerini hep sorguluyorum. Eğitimsizlik mi? Ataerkil aile yapısı mı ? Acaba hangisi daha çok etkiliyor ya da farklı nedenleri neler? Kadın olduğumuz için geride mi durmamız gerekiyor ya da susarak varlığımızı yok mu etmemiz gerekiyor? Peki kadınlar pasif olsaydı durum farklı mı olacaktı? Hiç ama hiç sanmıyorum ve bu durumda içim acıyor. Eski çağlara bakıp karşılaştırma yaparak sorgulamaya devam ediyorum.

Biz Türkler eski dönemlere baktığımız zaman kadınlarımız at üstünde düşmanla savaşan Asenalar olarak adlandırılıyordu. Kadına değer veriliyor el üstünde tutuluyordu. Eğer dini açıdan bakarsak Peygamber efendimiz Hz. Muhammed'in (s.a.v) kızı Fatma geldiği zaman ona olan saygısından oturduğu yerden ayağa kalkarak sevgisini gösterirdi. Hem eşine hem de çocuklarına nasıl sevgiyle davrandığını kitaplardan ve büyüklerimizden heyecanla birçoğumuz dinlemişizdir. Ama çağ değiştikçe kadınlar olarak zorbalığa maruz kalıyor, küfür, hakaret, taciz ve istismara uğruyoruz. Herkesin annesi, kız kardeşi, eşi olduğunu düşünürsek aslında kadın ve erkek arasında eşitlikçi bir yapı hakim olmasının gerektiğini düşünüyorum. Her gün sosyal medyada kadına şiddet temalı haberleri gördükçe sakin kalmaya çalışsam da elimde olmuyor maalesef. Çünkü her şeyden önce bir insanım ve kadınım. Hiçbir canlının canının yanmasını istemiyorum. Erkek şiddete uğramıyor mu ya da zorbalığa maruz kalmıyor mu diye soruluyor, elbette yaşanıyor. Zaten tek amacımız şiddetin cinsiyetçi yaklaşılmaması. Ama durum her gün kocası, eski eşi, arkadaşı, babası, abisi vb. tarafından şiddete, tacize ve istismara uğrayan kadınlarla dolu olunca artık pek de söz kalmıyor.

Ben bir Türk genci ve özgür bir kadın olarak fikirlerimi özgürce ifade etmek, hiçbir erkeğin şiddetine maruz kalmak istemiyorum. Eşitlik istiyor ve güvenli bir şekilde işimden evime dönmek istiyorum. Sadece Türkiye olarak ele almıyor aslında tüm dünyanın başlıca sorunu olan bir konuya değiniyorum. Ben Mustafa Kemal Atatürk’ün biz kadınlara seçme ve seçilme hakkı verdiği, kamuoyunda söz sahibi olmanın bir erkeğin gücüyle yatıştırılmasını yok sayılmasını asla istemiyorum. Çocukluğumuzda ninelerimizin bize "kız kısmının ağzını ekmek açar eteğini rüzgar açar" öğütünün daha fazla kız çocuklarına aktarılmamasını istiyorum. Sadece kadın olarak haklarımın korunmasını ve hiçbir erkeğin boyundurukluğu altında kalmadan güçlü ve ayakları yere basan özgür bir birey olarak yaşamak istiyorum. Çok mu şey istiyorum?