Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk için yaptığı “10 yıl daha yaşasaydı” açıklaması, Türkiye’nin gündemine oturdu. Bu söz, pek çok kesim tarafından farklı yorumlara tabi tutuldu, hatta kimi çevrelerce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu çıkışı, seçimlere “Atatürk gömleği” ile gireceği şeklinde değerlendirildi. Ancak bu sözün gerçek anlamını, içeriğini en iyi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisi bilir.

Bu vesileyle ben de kendi yorumumu paylaşmak istiyorum: Atatürk, gerçekten 10 yıl daha yaşasaydı, ulus olarak bugün çok daha ileri bir noktada olurduk. Bugün karşılaştığımız bazı toplumsal ve siyasi sorunlarla daha az yüzleşirdik. Cumhuriyetin tüm kurumlarıyla daha iyi oturmuş, işleyen bir düzene kavuşmuş olurdu. Ne laiklik tartışmaları yaşanır ne de Cumhuriyetin tehdit altında olduğunu düşünen kesimler olurdu. Aklın yolu birdir ve mantık da bunu gerektirir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözü de büyük ihtimalle bu düşüncelerle dile getirilmiştir.

Atatürk’ün 10 Yıl Daha Yaşaması Ne Anlama Gelirdi?

Atatürk, 1938 yılında 57 yaşında aramızdan ayrıldığında, Türkiye Cumhuriyeti henüz genç bir devletti. Atatürk’ün kurduğu ve yol gösterdiği Cumhuriyetin kök salması için belki de daha fazla zamana ihtiyaç vardı. Cumhuriyetin temel ilkeleri, kurumları ve anayasal düzeni Atatürk’ün kararlılığıyla hızla inşa edildi; ancak Atatürk 10 yıl daha yaşasaydı, bu kökler daha derinlere iner, daha sağlam bir demokrasi kültürü ve laiklik anlayışı topluma yerleşmiş olurdu.

Bu 10 yıllık süre zarfında, Atatürk’ün liderliğinde ekonomik kalkınma, eğitimde devrim ve toplumsal ilerleme gibi konularda daha büyük adımlar atılabilirdi. Bugün dahi tartışılan laiklik ve demokrasi gibi kavramlar, belki de 10 yıl daha Atatürk’ün rehberliğinde yaşanacak bir süreçte, tartışmasız ve sağlam temeller üzerinde daha da pekişirdi.

Cumhuriyetin Temelleri Sağlamlaşırdı

Atatürk’ün yönetiminde geçen her yıl, Cumhuriyetin temellerinin güçlenmesine katkıda bulundu. 10 yıl daha yaşaması, bu temellerin daha sağlam hale gelmesi anlamına gelebilirdi. Eğitim, hukuk, ekonomi ve toplumsal alanlarda yapılan devrimler, daha geniş bir alana yayılır, daha sağlam yapılar oluşturulurdu. Bugün hâlâ zaman zaman tartışmaya açılan bazı kavramların, Atatürk’ün 10 yıl daha rehberlik etmesi halinde daha da içselleştirileceği, toplumun tüm kesimlerine daha kalıcı şekilde yerleşeceği aşikârdır.

Bu bağlamda, Cumhuriyetin laiklik ilkesinin ve demokrasinin tehdit altında olduğunu düşünenler, 10 yıl daha sürecek bir Atatürk liderliğinde, böylesi endişeler taşımak zorunda kalmazdı. Bugün yaşanan kutuplaşmalar ve bu kutuplaşmalardan doğan tedirginliklerin de daha az yaşanması mümkün olurdu.

Kutuplaşmanın Önüne Geçmek

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözleri de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Atatürk, her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideridir ve ona duyulan saygı, Cumhuriyetin her kesimini kapsar. Bu saygıyı bir siyasi polemik malzemesi olarak görmek veya bu sözleri yanlış yerlere çekmek, Türkiye’nin birlik ve beraberliğine zarar verir.

Ne yazık ki, Türkiye’de her mesele gibi bu açıklama da farklı taraflara çekilerek yorumlanıyor ve tartışılıyor. Oysa bir ülkenin liderinin, kurucu lideri için böyle bir temennide bulunması, ülkenin birlik ve beraberliği için atılan önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Ancak, bu tip söylemleri taraflara çekmek ve kutuplaşma yaratmak, ülke içindeki istikrarı zedeleyen bir tavırdır.

Sonuç: Türkiye İçin Birlik ve Beraberlik Zamanı

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu açıklaması, toplumun her kesimini birleştirici bir mesaj olarak algılanmalıdır. Ülkemizin kurucusu olan Atatürk, hepimiz için ortak bir değerdir ve onu anarken duyduğumuz saygı da birleştirici bir güce sahiptir. Kutuplaşma ve çekişmelerle değil, birlik ve beraberlik içinde ilerlemek Türkiye’nin yararınadır.

Atatürk 10 yıl daha yaşasaydı belki daha güçlü, daha istikrarlı, daha barışçıl bir Türkiye’de yaşıyor olurduk. Ancak bu noktada asıl önemli olan, günümüzde bu hedefler doğrultusunda, kurucumuzun gösterdiği yolda birlik içinde yürüyebilmektir.

Tandoğan Uysal