19 Ocak 2007 tarihinde ve sonrasında pek çok kez duyduğumuz “Hepimiz Ermeni yiz” cümlesi 24 Nisan 2020 de yeniden sahneye konacak, yeniden tekrarlanacak.
Kimi gerçekten soyca Ermeni, kimi kendini öyle zanneden “çakma” onlarca belki yüzlercesi… Kiliselerde mum yakacak, karanfil bırakacak, aziz veya azize bilmem kime dua edecek, bilmem kimden yardım dilenilecek.
Aziz – azize demişken, Hristiyan dünyasının Arap cahiliye dönemindekine benzer bir kendi putunu kendin yap adetinde, putlaştırdığı (tanrılaştırdığı) kişilere verilen isim. Yaşarken gördükleri ve sevdikleri birine kutsiyet atfedip putlaştırma ve sonrasında kendi hastalıklarına, ölümüne mani olamamış bu faniden yardım dilenme eylemine seçtikleri baş aktöre verdikleri isim. Hem de üç tanrısı olan (baba, oğul, kutsal ruh) bir dinin mensubu olarak .(Üçünden de fayda görememiş olmanın çaresizliğinin getirdiği son nokta.)
İşte 24 Nisan da, Genosit kelimesine kendilerinde yer arayan ermeni azınlığın ve ermeni sevicilerin azıtma, abartma, gerçek tarihi inkar etme günü olarak geçecek. Corona ve sokağa çıkma yasağı ne kadar engel olur bilmem ama içimizde hep ayrıcalıklı yaşamaya alışmış Ermenilerin bu günün propaganda fırsatını kaçıracaklarını düşünmüyorum. Hele hele komşu Ermenistan “Aslında corona virüsünü Türkler Ermenileri yok etmek için üretti. Bu tarihi gerçeği dünyaya ilan ediyor ve Türklerin kınanmasını istiyoruz.” demezlerse iyi.
Ermeni soykırımı iddialarının, (bizim kaynaklarımıza göre) gerek görgü tanıklarının gerek resmi evrakların ve gerekse kazılarda ortaya çıkartılan toplu Türk mezarlıklarına baktığımızda gerçekle hiçbir alakası yok.
İlk olarak Selçuklu Türkleri tarafından 1071 de Türk himayesine giren Ermeniler 1915 yılına kadar Osmanlı – Türk hakimiyeti altında Teba-i Sadıka olarak son derece rahat bir şekilde yaşamış, dillerini dinlerini adetlerini yaşamalarına sonsuz müsamaha gösterilmiş, askere alınmamış, ticaretlerine karışılmamış hatta hatta nerede ise ticari kazançlarından vergi dahi alınmamış, mutlu bir azınlıktır. Kendileri Osmanlı da üst düzey devlet görevlerine bile dahil edilmiş halk tabiri ile “yediği önünde yemediği yanında...” azınlıklardan biri olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Ne var ki, Osmanlının hakimiyeti altındaki azınlıkların, Avrupalı devletlerin özellikle İngiliz ve Fransızların kışkırtması ile ayaklanması sonrası idare olarak zayıflamasını fırsat bilen önce Rusların sonra da İngiliz ve Fransızların kışkırtması ile bağımsız devlet kurma hayaline kapılan Ermeniler, doğuda Türklere karşı korkunç katliamlara girişmiştir. Yapılan tüm uyarılara rağmen azgınlıkları ve hırslarını dizginlemeyen Ermeniler ile ilgili olarak 24 Nisan 1915 yılında İstanbul hükümeti Ermeni komiteleri kapatma kararı alarak 2350 kadar Ermeni komiteciyi tutuklamış, bu tedbire rağmen Ermenilerin yoğunlukla Doğu Anadolu da insanlık dışı cinayetlerine devam etmeleri sebebi ile bir ay sonra 27 Mayıs 1915 tarihinde haklarında Tehcir kararı alınmıştır. Ermeniler in şehit ettikleri Türk sayısı 2,5 milyon, tehcir e tabii tutulan Ermeni sayısı ise 450 000 dir.
Ermeni soykırımı iddiasının aslı budur. Tarihte Türklerin kendilerine bahşettiği hoşgörü ve nimetlerin kıymetini bilmeyen Ermeniler, her yer ve her fırsatta Türklere karşı nefretlerini kusmaya, kinlerini yaşatmaya ve hatta çocuklarına aşılamaya devam etmektedir. Farklı farklı ülkelerde bulunan ermeni diasporası ve ermeni kiliseleri de bu işte en büyük destekçileridir.
Cumhuriyet tarihinde Ermeni terör örgütleri, başta Asala olmak üzere pek çok Türk diplomat, elçilik çalışanı ve vatandaşını hedef aldı. Türkiye Cumhuriyeti olarak onlarca şehit verdik. Ne devlet devlet gibi idi ne hükümetler şimdiki gibi. Acz içinde nutukla içerde vatandaşa “bitecek”, rica ile Avrupa devletlerine “terör bitsin, lütfen bitirin” dedik, rica minnette bulunduk.
Bugün bizim için o kötü günler geride kaldı kalmasına da gözünü Türk kanı dökme hırsı bürümüş Ermeniler için Türk düşmanlığı tıpkı Yunanistan da Yunanlı siyasetçilerde olduğu gibi pirim yapmaya devam etti.
Ermeniler Türklere karşı duydukları nefretin son şovunu yakın zaman önce yaptı. 1991 yılı Eylül ‘ünde Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesini işgal etti, bir yıl sonra çeteleri ve askerleri ile (25 – 26 Şubat 1992 de Hocalı ‘ da) 613 masum Türk ü kadın, çoluk çocuk, yaşlı demeden türlü işkencelerle vahşice öldürdü. Ermeni Doktor Zori Balaya’nın kendi ifadesi ile “ 13 yaşında el ve ayaklarından çivilenmiş bir Azeri kızın canlı canlı tüm derisini yüzdüm. Böyle bir ölümün ne kadar süreceğini öğrenmiş oldum.” cümlesi bile Ermeni barbarlığının en küçük örneklerindendi.
Bugün Face de , twitter de, instagram da gruplar kurmuş alttan, alttan utanılacak tarihi eylemlerinin sorumluluğunu almadan yine ülkemizi karıştırma, kendilerini aklama, sevimli gösterme ve acındırma paylaşımları yapıyorlar.
Ama biz Türk kadınlarını fahişe olarak çalıştırarak şaşalı bir hayat süren hatta vergi rekortmeni olan ( kadınlarımıza fuhuş yaptırarak kazandığı paradan vergi verdi diye…) ödüllendirdiğimiz Matild Manukyan ı unutmadık. (Bazıları bugün her alana yetişmeye çalışan ve hamdolsun yetebilen Devlet Yöneticilerimize laf ede dursun, geçmişte bu devleti yöneten kimi zavallılar genelevlerden gelen paraya bile şükran duymuşlardı.)
İstanbul Kapalıçarşı nın en varlıklı kuyumcularından bazı tekstil ve kimya sanayicilerine, bazı tatil köylerinin sahiplerinden bazı sinema tiyatro ve ses sanatçılarına, bazı yapım şirketi sahiplerinden bazı özel sağlık kuruluşu sahiplerine kadar. Neler var neler, kimler var kimler. Saymakla bitmez.
Yakın geçmişte ve bugün hepimizin tanıdığı, bildiği, bilmediği nice Ermenileri baş tacı ettik, etmeye de devam edeceğiz...
Zayıf düştüğümüz bir gün (Allah korusun) koynumuzda beslediğimiz yılanın boynumuza dolandığını ve yeniden sıkmaya çalıştığını görene kadar.
Selam ve dua ile.