Haftada bir yerel, ulusal ve uluslararası gündeme ilişkin ilgi alanıma giren konularda görüşlerimi, düşüncelerimi paylaşmaya çalışıyorum. Salgın döneminde uzaktan, esnek veya dönüşümlü çalışma imkânı olsa da bazen normal mesaiden daha fazla emek ve zaman harcanabiliyor. Bu dönemde dijital araçlarla düzenlenen toplantılar, konferanslar, paneller, tez savunmaları, sınavlar, seminerler, söyleşiler vb. etkinlikler, zaman ve mekândan bağımsız gerçekleşmektedir. Salgın dönemi sonrasında da bu etkinliklerin dijital ortamlarda süreceğine dair kanaat giderek yaygınlaşmaktadır. Ne var ki bu etkinliklerin mesai gözetilerek düzenlenmesi, aynı saatlerde çakışan toplantılar yapılmaması gibi serzenişler dile getirilmektedir.
Son yazımı paylaştığım 10 Mart’tan bu yana gündem sürekli değişti, salgın dönemine rağmen hızla aktı, akmaya da devam ediyor. Bu hafta bu konuyu yazmalıyım derken diğer konu öne geçiyor. Bu anlattıklarım bahane olarak görülür mü bilmiyorum ama düzenli yazmak için daha fazla gayret göstermem gerektiği gerçeğini değiştiremem. O zaman lafı daha fazla uzatmadan, bahane aramadan, arayı açmadan haftalık buluşmalarımıza devam edelim.
Kuruluşunun yüzüncü yılını kutlamamıza az bir zaman kala yine alıştığımız gece yarısı bildirisiyle gündem oluştu. Normal demokratik ülkelerde bir örneğine dahi zor rastlayacağınız muhtıra, müdahale, darbe eylemleriyle sürekli kesintiye maruz kalan demokrasimizin olgunlaşmasını boşuna mı bekliyoruz. “Siyaset üstü kurumlarımızdan biri olarak kabul edilen silahlı kuvvetlerimizin iyi yetişmiş, önemli görevleri yerine getiren, getirmiş mensuplarının dönem dönem çeşitli siyasi tavırlarla ülke siyasetine yön vermelerine maalesef alıştırıldık.
Salgın döneminde yine tam kapanma dönemine girdik. Aşı konusunda, alınan tedbirlerde, soykırım tartışmalarında, terörle mücadelede üzerinde uzlaşılan devlet siyasetimiz olmalı. Belirli konularda ulusal birlik, beraberlik içinde hareket edebilmeliyiz. Örneğin darbe konusunda sivil siyasetin tavrı tek olmalıdır örneğin. Defalarca tecrübe ettiğimiz siyasete müdahalelerin ulusal ve toplumsal çıkarlara hizmet ettiğini artık öğrenmiş olmalıyız. Bu yılbaşında bazı gazeteci ve yazarların boğaza karşı darbe olur mu olmaz mı tartışmaları yaparak, göle maya çalmalarını emekliler rahatsız eylemiyle sürdürüldüğü ortamda demokrasimizin olgunlaşmasını nasıl sağlayacağımız konusunda da birleşmemiz gerekiyor, kanaatindeyim. Yoksa yeni ABD başkanının başta Ortadoğu olmak üzere dünya siyasetini yönlendirme siyasetinin sonucu olarak mı algılamalıyız, olup bitenleri.
Kadına şiddet, suça sürüklenen çocuklar, işsizlik, boşanmaların artış hızı gibi olay ve olgular değişmeyen gündemimiz olmaya maalesef devam ediyor. Toplumun gündemi ile ülke siyasetinin gündeminin paralel gitmemesi de ilginç bir ayrıntı olarak bir kenara not edilmeli. Yerelde de gündem değişmiyor; alt yapı sorunları, bitmeyen yol yapımları, ülke gündemine giren bitcoin olayı, önemli duruşmalar, bu gündemlerden bazıları olarak sadece yerelde değil ulusal medyada da öne çıktığını görüyoruz.
Yerelde olsun ulusal veya uluslararası alanda olsun gündem hızla değişmekle birlikte bazı gündemler değişmiyor, değişecek gibi de görünmüyor.