Türk milletinin tarihinde, liderlerin halkla iç içe olması her zaman büyük bir öneme sahip olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu döneminde bazı padişahların çarşı-pazara kılık değiştirerek gidip halkın sorunlarını dinlediği bilinir. Bu anlayış, Cumhuriyet’in kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından modern bir yönetim vizyonuyla daha ileriye taşınmıştır. Tokat’ta bir ihtiyarın derdini dinlerken çekilen tarihi fotoğraf, onun halktan kopmayan ve sorunlara duyarlı liderlik anlayışının en güzel örneklerinden biridir.
Ancak aradan geçen 100 yılda, Türkiye bir Atatürk daha çıkaramamış, hatta onun liderlik vizyonuna yakın bir lider bile görememiştir. Bugün emekliler, asgari ücretliler, çarşı-pazarda alışveriş eden vatandaşlar geçim sıkıntısı çekerken, pazar artıklarından sebze-meyve toplamak zorunda kalıyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu bu ekonomik ve sosyal tablo, yalnızca ekonomik bir kriz değil, aynı zamanda halkın Atatürk gibi bir liderin eksikliğini hissetmesinden kaynaklanan hayal kırıklığını ve umutsuzluğunu da gözler önüne seriyor.
Osmanlı’dan Atatürk’e: Halktan Kopmayan Liderlik Geleneği
Osmanlı padişahlarının çarşı-pazara giderek halkın nabzını tutması, Türk liderlik anlayışında halkla birebir temasın önemini gösteren bir gelenekti. Atatürk ise bu geleneği modern Cumhuriyet yönetimiyle bütünleştirerek, halkın sorunlarını bizzat yerinde tespit eden bir liderlik anlayışını benimsemiştir. Günümüzde ise siyasiler halkın içine girmek yerine danışmanların yönlendirdiği, filtrelenmiş bilgiler üzerinden politika üretmeyi tercih ediyor.
Bu uzaklaşma, yönetenlerle yönetilenler arasındaki uçurumu büyütmekte ve halkın devlete olan güvenini zayıflatmaktadır. Atatürk’ün liderliği, halkın sorunlarını sadece dinleyen değil, çözüm üretmek için bizzat inisiyatif alan bir liderlik modeliydi. Günümüzde ise yöneticiler, halkın sıkıntılarına kayıtsız kalmakla eleştiriliyor.
Geçim Sıkıntısı Çeken Halkın Çığlığı
Bugün milyonlarca emekli, aldığı maaşla temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Asgari ücretle geçinmeye çalışan vatandaşlar, kira ve faturaları ödeyemez hale gelmiş durumda. Çarşı-pazarda alışveriş yapan vatandaşlar, pazar kapanırken yere atılan çürük sebze-meyveleri toplayarak geçinmeye çalışıyor.
Bu tablo, Türkiye’nin yalnızca ekonomik bir kriz içinde olmadığını, aynı zamanda siyasi ve sosyal anlamda da büyük bir buhrana sürüklendiğini gösteriyor. Halkın beklentisi, yalnızca ekonomik refah değil; aynı zamanda samimi bir yakınlık, çözüm odaklı bir yönetim anlayışı ve güven duyabileceği bir liderdir. Ancak bugün, bu liderlik anlayışından oldukça uzak bir tablo var.
Atatürk ile Günümüz Liderleri Arasındaki Fark
Atatürk, halkın her kesimine dokunan bir liderdi. Sadece devlet adamı olarak değil, halkın içinden biri olarak toplumun tüm dertleriyle ilgilendi. Günümüz siyasetçileri ise toplumun sorunlarına yüzeysel yaklaşıyor, halkın yaşadığı sıkıntıları görmek yerine kendi siyasi kavgalarına odaklanıyor.
Atatürk döneminde halkın refahı için köklü reformlar hayata geçirilirken, bugünün siyasileri temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan vatandaşların çığlığına kulak tıkıyor. Ekonomik kriz karşısında çözüm üretmek yerine, birbirleriyle kavga etmeyi tercih eden siyasiler, Türkiye’yi ileriye taşımak yerine geçmişin gölgesinde bırakıyor.
1923’ün Birleştirici Türkiye’sinden 2025’in Kavgacı Siyasetine
Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın ardından Türkiye’yi yeniden inşa ederken, halkı birleştirici bir vizyon ortaya koymuştu. Ancak bugün, Türkiye’nin siyasi tablosuna baktığımızda, siyasetçilerin birbirleriyle kıyasıya kavga ettiği, ülke yönetiminde ortak aklın kaybolduğu bir manzara görüyoruz.
Atatürk’ün inşa ettiği demokratik sistem, farklı fikirlerin bir arada yaşayabildiği bir Türkiye hayaliydi. Ancak bugünün siyasetinde farklı görüşler bir zenginlik olarak değil, düşmanlık sebebi olarak görülüyor. Siyasi liderler, ülke sorunlarını çözmek yerine birbirlerini düşman ilan ediyor. Halk ise bu kaosun içinde sahipsiz bırakılmış durumda.
Türk Milleti Yeni Bir Atatürk Arıyor
Atatürk, yokluk içinde bir milleti ayağa kaldırarak modern Türkiye’yi inşa etti. 100 yıl sonra, Türk milleti hâlâ Atatürk gibi bir lider arayışında. Ancak bu liderin çıkması, yalnızca bir kişinin varlığıyla değil, toplumun bütün değerleriyle bu liderliği mümkün kılacak bir dönüşüm yaşamasıyla mümkün olacaktır.
Halkın yöneticilerine olan güvenini yeniden kazanması için, siyasetin kutuplaştırıcı değil, birleştirici bir hale gelmesi gerekiyor. Türkiye’nin bugün en çok ihtiyacı olan şey, Atatürk’ün vizyonuna ve halkıyla iç içe olan liderlik anlayışına geri dönmektir. Ancak bu dönüşüm yalnızca yeni bir liderle değil, toplumun her kesiminin bilinçli bir şekilde Atatürk’ün mirasına sahip çıkmasıyla gerçekleşebilir.
100 yıldır beklenen Atatürk’ü bulamayan Türk milleti, belki de artık onu beklemek yerine, onun anlayışını yeniden inşa edecek bir değişimi kendisi başlatmalıdır. Çünkü Atatürk’ün bıraktığı en büyük miras, sadece bir lider değil, o liderliği mümkün kılacak bir millet bilinciydi.