Haftalardır köşe yazıma maalesef hep aynı konu üzerinden devam etmekteyim. Çünkü şuanda gündemde daha acı ve üzerinde durulması gereken bir konu daha yok. Evet yok. Neden bahsettiğimi hepimiz anladık sanıyorum ki. Konumuz aynı değişen tek şey sadece isimler. Engel olamıyoruz, gücümüz yetmiyor ya da yeterince sesimiz çıkmıyor. Bu sefer Ceren, güzelleri güzeli balerin Ceren. Yine hasta ruhlu birinin, hasta kararlarıyla yaşama hakkı elinden alınmış olan Ceren.
Ceren’in ardından ortaya çıkan güvenlik kameralarında arkasında birinin olduğunu hisseden Ceren’in o yandan ve ürkek bakışı hepimizin içini yakmıştır. Hepimiz aslında o ürkek bakışın ne anlama geldiğini biliyoruz. O bir bakış tüm kadınların anlayabileceği belki de hepimizde aynı duyguyu uyandıran bakış.
Kameraya yansıyan o 2 saniyelik bakış, aslında Türkiye’de kadın olmanın 2 saniyesidir.
Tüm kadınlar yaşamıştır o tedirginliği. Sokakta yürürken hele de biraz geç saate kaldıysanız arkanızdan gelen her adım sesi huzursuzluk, korku verir. Hep birinin nefesi ensenize yapışmış gibi hissedersiniz. Bu yeryüzünde kadınların omzuna yüklenmiş en büyük korkulardan biridir. Hiçbir kadın bu korkuyu hissederek yaşamak zorunda değildir.
Hürriyet yazarı Özay Şendir köşesinde şöyle demiş; Gencecik bir üniversite öğrencisi öldürüldü. Cezaevinden bir değil, iki kere firar etmiş, bir katilin, son kurbanı oldu Ceren. Ama cinayetin tek faili o katil değil, tüm sistem. Ordu’nun nüfusu yaklaşık eşit 770 bin kişi. O alçağı, cinayetin üzerinden 24 saat geçmeden yakalayan sistem, 1 Aralık’tan cinayet saatine kadar neden bu firariyi yakalayamadı peki?
Doğru söze ne denir?
Annesi Gülfer Özdemir yaptığı açıklamada; “Çok güzel piyano çalıyordu. ‘Kızım sen geleceğin Fazıl Say’ı olacaksın’ diye takılırdım ona. Çok hoşuna giderdi yavrumun. O da öyle iyi bir piyanist olmak isterdi. Ama ölümle şöhret olacakmış yavrum” demiş.
Dilerim hiçbir hasta ruhlu bu saten sonra hiçbir kadının hayallerini elinden alamaz.
Dilerim hiç kimse 3. Sayfa haberlerinden şöhret olmaz.