Sosyal bir varlık olarak insanlar yaşadıkları müddetçe birbirleriyle ilişki kurarak hayatlarını idame ettirirler. Şehirlerin, kasabaların, köylerin, mahallelerin oluşması, ahlak, etik, hukuk, ekonomi, aile din gibi toplumsal kurumların inşa edilmesi, gelenek, adet, ritüel, değer, komşuluk, dostluk, arkadaşlık gibi kavramların ortaya çıkması, gelişmesi ve sürdürülmesi ilişkilerin eseridir. Bilindiği gibi ilişkiler kişiler, gruplar ve kurumlar arasında gerçekleşmektedir.
Artan bireysellik, değerlerin aşınması, iletişim, tüketim araçlarının yaygınlaşması, giderek suç oranlarının artması son yıllarda karşılaştığımız konular olarak dikkat çekmektedir. Bu gibi konular ve nedenlerle toplumsal ilişkilerde şiddet konusu da maalesef gündemden düşmüyor. Aile içi, flört, eski eş, eski sevgili gibi çeşitli türden kadına yönelik şiddet ise yine üzücü, ürkütücü boyutlarda manşetlerden eksik kalmıyor. Psikologlar şiddet ve sevginin ters orantılı olduğunu, biri varsa diğerinin olamayacağını, olursa da patolojik bir vaka gibi değerlendirilmesi gerektiğini söylüyorlar.
Gündelik yaşamımızda aslında pek çok şiddet türüyle karşı karşıya kalabiliyoruz. Çünkü şiddet duygusal, fiziksel ve cinsel olarak üç biçimde incelenmektedir. İlgi, fark edilmek, dikkate alınmak, sevgi, değer verildiğini hissetmek, onaylanmak gibi birlikte yaşadığımız aile bireylerimiz, arkadaşlarımız, dostlarımız gibi ilişki kurduğumuz kişilerden beklediğimiz ihtiyaçlarımız bulunmaktadır. Bu türden yani duygusal beklentilerimizin karşılanmaması özellikle bilerek ve kasten gerçekleşiyorsa duygusal şiddet gerçekleşiyor demektir. Özveriyle işyerinde çalışıyorsunuz ama takdir edilmiyorsunuz, görmezden geliniyorsanız şiddete maruz kalmışsınızdır.
Bir başka açıdan duygularınız partnerleriniz tarafından istismar ediliyor da olabilir. Zayıf yönleriniz, hatalarınız sürekli vurgulanıyorsa davranışlarınız sıkı kontrol ve denetimde tutuluyorsa, zaman zaman yalnızlığa itilip dışlanıyorsanız duygusal olarak istismar ediliyorsunuzdur da farkında değilsinizdir. Bu ve buna benzer pek çok durumla karşılaşırız, bazen katlanır, bazen tepki veririz, çoğu zamanda bu davranışların aslında bir nevi şiddet türü olduğunu düşünmeyiz. Bu nedenle şiddete maruz kaldınız mı? diye sorulduğunda çoğunlukla hayır diye cevaplarız.
Ancak bu duygusal boyut giderek şiddetini arttırarak fiziksel boyuta ulaşabilir. Emir verme, aşağılama, şüphecilikle itham etme, aşırı kıskançlık, vb. davranışlar giderek ilişkileri bozar, psikolojik sorunlara, rahatsızlıklara yol açar. Bu süreç farkına varılmadan yavaş yavaş fiziksel şiddeti doğurmaya başlar. İlk dönemlerde bir tokat değil mi diyerek çoğu zaman ilişkilerdeki şiddet boyutları basitçe meşrulaştırılabilir. Kısaca özetlemeye çalıştığım şiddetin bir başka görünümü de cinsel şiddettir. Bu şiddet türü sözlü, duygusal ve yine fiziksel olarak gerçekleşebilir. Görüldüğü gibi modern dönemlerde toplumsal ilişkilerde şiddet ve şiddetin boyutları giderek artmakta ve çeşitlenmektedir. Kadınlar, engelliler, yaşlılar ve çocuklar şiddetin en mağdurları olarak dikkat çekmektedirler.
Haftaya devam ederiz…