Yunan tarihçi Thucydides, Atina ile Sparta arasında yaşanan savaşı anlattığı Peloponnesian War adlı kitabına şöyle başlamıştı: “Olayları gerçekleştiği gibi nakledebilmek için bazı ilkeler belirledim. Karşıma çıkan ilk hikayeyi doğruymuş gibi yazmadım. Ulaşabildiğim herkesle konuştum. Savaşa katılmış bir kişi olarak kendi izlenimlerimin dahi beni sınırlandırmasına izin vermedim. Bütün tanıklardan dinlediklerimi mümkün olduğu kadar çok kaynakla karşılaştırarak teyid etmeye çalıştım.”
“Gerçeğe ulaşmak kolay değildi. Farklı gözler farklı şeyler görmüştü. Hepsi bana aynı olayı farklı şekillerde anlattılar. Sadece kendi tuttukları tarafı yüceltmeleri değildi sorun; aynı zamanda mükemmel olmayan hafızalarıydı.”
Bu satırlar Milattan Önce 5. yüzyılda yazıldı. Yıl olmuş 2015... Ama halen teyid ve tasdik müessesesinin önemini 2500 yıl önce yaşamış bu dostumuz kadar kavrayamayan gazeteciler var.
***
Gazeteci için tarafsızlığın bir amaç mı yoksa yöntem mi olduğu konusu 1920'li yıllardan beri tartışılıyor. Tarafsızlığın imkansız olduğunu iddia edenler dahi 'doğrulama' ve 'emin olmaya çalışma' zaruretinin gazeteciliğin şartlarından biri olduğunu kabul ediyor.
The Elements of Journalism kitabının yazarları Kovach ve Rosenstiel tarafsızlık konusunu tartıştıktan sonra şöyle diyorlar:
“Teyid ve tasdik müessesesi gazeteciliği eğlenceden, propagandadan, kurgudan ve sanattan ayıran şeydir. Eğlence insanları en çok oyalayacak içeriklere odaklanır. Propaganda gerçekleri seçerek ya da sahte gerçeklikler uydurarak insanları ikna ve manipüle etmeye çalışır. Sanat için maddi gerçeklik değil kurgusal gerçeklik önemlidir. Oysa gazetecinin görevi olanı olduğu gibi aktarmaktır.”
***
Olan biteni olup bittiği gibi aktarmak... Bunun için bazı temel ilkeler belirlemek gereklidir. Bu ilkelerin ilki “habere hiçbir şey eklememek ve çıkarmamak” olabilir. Gazeteci haberini yazarken hayal gücünden yararlanmamalı, tahminde ya da keşifte bulunmamalıdır. Zaman, mekan ve karakterler hakkında hiçbir değişiklik yapmamalıdır. Ve hiçbir şeyi okurdan gizlememelidir.
Aksini düşünmek ve yapmak okuru yanlış yönlendirmektir. Yalan söylemenin farklı bir biçimidir. Gazeteciliğin doğruluğa adanmış olması gerekliliğine ihanettir. Üstelik, bir takım teyid ve tasdik ilkeleri belirlemek yetmez; gazeteci bu ilkeler konusunda şeffaf olmalıdır. Kaynaklarını ve kullandığı yöntemleri okura açıklamalıdır. Ne biliyoruz? Nasıl öğrendik? Kaynaklarımız kimler? Kaynaklarımızın özellikleri neler? Bu konuda farklı görüş ve ihtimaller var mı? Bu soruların hepsi haberin içerisinde cevaplanmalıdır.
***
Bir diğer önemli ilke ise “orijinallik”. Yani gazetecinin kendi haberine sadık kalması. Gazeteciler başka medya kuruluşlarının, ajansların ya da sosyal medya hesaplarının haberlerini olduğu gibi aktarmak yerine kendi araştırmasını yapmalıdır. Haberde belirtilen kaynakları tek tek aramalı, konuyla ilgili başka kaynaklar bulmaya çalışmalıdır. Bağımsız bir araştırma tarafından teyid edilemeyen haberleri tekrarlamak anlamsızdır. Ayrıca ortada bir şüphe varsa o haberi yayımlamamak en iyisidir.
Geliyoruz en hayati ilkelerden birine: Gazeteci alçak gönüllü olmalıdır. Her şeyi çözdüm, işin aslını bir tek ben biliyorum havalarında ortalarda dolaşmamalıdır. Yeteneklerinin ve bilgisinin sınırlı olabileceğinin farkına varmalıdır. Meşhur deyişte veciz bir şekilde ifade edildiği gibi: “Konuşacağınız bir sonraki kişi, haberinizin bütün anlamını değiştirebilir; hatta size ortada bir haber olmadığını bile gösterebilir.”
***
Şimdi bu yazıyı buraya kadar okuyup bu adam yine ne anlatıyor diye kendinize sormaya başladınız. Sorularınıza birkaç rakamla cevap vereyim. 157 öğrenci zehirlendi, 1 sporcu kurşunlandı, Şehit ateşi Muğla’ya düştü, Bodrum sular altında… birde rakamlarla haberlerin arkası var bunu çözmeyi de okura bırakmak lazım. Haziran seçimlerinde Muğla’da CHP ve AK Parti arasındaki makas ne kadardı? Azaldı mı çoğaldı mı? Kim başarılı kim başarısız?