SPORU SİYASETİN DIŞINDA TUTAMADIK

Muğlaspor’da son 48 saatte yaşanan istifalar, maalesef sporu siyasetin dışında tutamadığımızın açık bir göstergesi oldu.

İstifa eden kesime göre Muğlaspor Başkanı Erol Kapiz’in Büyükşehir Belediyesine yönelik ettiği sözler gerekçe gösterilirken, bir kesime göre ise, Kapiz’in Ak Parti İl Başkanı Kadem Mete ile verdiği teşekkür fotoğrafı da bu gelişmeye gebe.

İki ucuyla başlayan değnek deyiminin geçerli olduğu bir süreç.

Kapiz’in açıklamasında bulunan bir basın mensubu olarak, Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün’e yönelik özenle seçilmiş sözcükler dikkatimden kaçmazken, daire başkanlarına yönelik bir eleştiride bulunduğuna şahit oldum.

Belki de daire başkanlarına yapılan eleştirel yaklaşım, CHP cenahı tarafından Büyükşehir Belediyesine yapılan eleştiri olarak vücut bulmuş olabilir.

Gerçekten şu süreçte Erol Kapiz’in yerinde olmak istemezdim. Kaldı ki, başkanlık için aday olmadığını, belediye başkanlarının desteklemesiyle liste hazırladığını biliyoruz.

Muğlaspor’u bundan sonraki günlerde yönetimsel anlamda iyi günlerin beklemediğini görüyoruz. Bu bölünmüşlük ve ayrımcılık umarım play-off yolundaki takıma zarar vermez temennisinde bulunup, devam edelim.

***

Yaşanan gelişmeleri okumaya çalıştığımızda, Muğlaspor yönetiminin CHP’li kanadının istifaya zorlandığı apaçık ortada. Öyle olmasa Muğlaspor’da görev alma sevdalarını bildiğimiz arkadaşlarımız kolay kolay istifa etmezlerdi.

O arkadaşlarımızı isimlendirecek olursak, mesela Hüseyin Özcan ve Hasan Keskin. Bu isimler Muğlaspor’da her daim göreve hazır arkadaşlar olarak bilinirler.

İstifalar devam eder mi bilmem.

Mesela Milas Belediye Başkanı Sayın Muhammet Tokat üzerinden, İlgin Göktepe’nin de istifa etmesi istenir mi bilinmez.

Yoksa bu dalga Menteşe’deki cenahı mı kapsıyor bekleyip, görelim. 

Bu yaşananlar beni yakın tarihi hatırlattı. Hatta o tarih 2016 yılıydı. Haluk Beyimoğlu başkanlığında şahsımın da içinde bulunduğu yönetim dönemini anımsadım.

Biraz o süreçten söz edeyim.

2016 yılında Muğlaspor Kulüp Başkanlığı görevine seçilen Haluk Beyimoğlu, heyecanlı, hırslı bir arkadaşımızdır.

Bu hırsı ve heyecanı, çoğu zaman sosyal medya mecrasına da yansır. Kendisinin başkanlığı döneminde önünü alamadığı, argo tabirle sosyal medyadan sallama huyu vardı. O dönem buna ne kadar engellemeye çalışsak da, başarılı olamamıştık.

Uyarımızı o an dinler, hak verir, yapmayacağım der, sonra yine bakarsın akşamına sosyal medyada yeni bir iletisi mevcuttur.

Kendisi de bu huyunu bilir, zaman zaman özeleştiri de yapar ama elinde iradesi olmadığına inandığım bu yönüyle, sosyal medya yakınmalarına ya da eleştirilerine devam ederdi.

Yerel yönetim gücünü elini bulunduran her kim veya kurum varsa Beyimoğlu’ndan nasibini alırdı.

Bu eleştirel yaklaşımlardan en çok ise, “belediyeler nasibini aldı” desek yalan olmaz.

Beyimoğlu, bir gün över, üç gün yererdi.

Haklı olduğu yerler olduğu gibi, tez canlı davrandığı paylaşımlar da olmuştu Beyimoğlu’nun.

Bu paylaşımlar belediyelerimizden çok tepki görüyordu.

Hatta tabir yerindeyse Başkan Gürün’ün Beyimoğlu’nun üzerini çizdiği konuşuluyordu.

Çizdi mi çizmedi mi biz bilmeyiz. Muğla’da her an her şey olabiliyor. O gün çizdi deriz, bugün desteklediğini de görebiliriz. Bunun için yorum getirmek akıl işi değil.

Çünkü zemin oldukça kaygan.

Bu kaygan zemin, yan yana gelmeyenleri bile kol kola, omuz omuza getirir.

Bu düşüncem tecrübeyle sabit.

Neyse 2016 yılına geri dönelim.

O dönemde yönetimde CHP’nin bugünkü Milas İlçe Başkanı İlgin Göktepe, yine döneminde Beyimoğlu’nun inşaatlarının elektrik tesisat işlerini yürüten bugünkü CHP Ula İlçe Başkanı Hüseyin Özcan, Menteşe Belediyesinin CHP’li Meclis üyeleri Nail Kızıl, Şahin Kırkan gibi isimler de yer alıyordu.

Eksik aktarmayayım, Menteşe Belediye Başkan yardımcısı Mehmet Güven de yönetimdeydi.

Bu yönüyle bakıldığında sadece başkanların değiştiğini, birkaç ilave yeni isimlerle, alttaki kadronun hemen hemen aynı olduğunu gözlemlemek de mümkün.

Neyin, ne kadar değişmesini bekliyorsak artık.

***

Beyimoğlu döneminde, yönetim hayatının içinde var olduğuna inandığım demokratik bir yaklaşım olan istifa mekanizmasını o dönem ilk olarak şahsım olarak ben işletmiştim.

Benim istifamın sebebi gördüğüm lüzum üzerineydi. Menfi münferit bir yaklaşım değil, peşinde koştuğum bir ikbal de değil, sportif anlamdaki uyuşmazlıklardan kaynaklıydı.

Ama sadece ben istifa etmiştim.

Benim istifamda siyasi bir yaklaşım da yoktu üstelik.

O dönem, Beyimoğlu’nun eleştirilerinden dolayı CHP kanadında olup, yönetim içinde olan arkadaşlarımızın da zaman zaman rahatsızlıklarını biliyor, görüyor ve dinliyordum.

O arkadaşlarımızın da belediye başkanlarının rahatsızlıklarından dolayı rahatsız olduklarını, hatta istifa etmek niyetinde olduklarını da iyi biliyordum ama gelin görün ki, hiçbiri ne istifa etti, ne de ettirildi.

Belki de “sakın ha” denilip, istifalarının önüne geçildi.

Bu arkadaşlarımızın istifa etmelerinin istenmeyişinin altında, istifalara müteakip takımın kötü sonuçlar alması durumunda, başarısızlığa müsebbip olmamak düşüncesi ağır basmış olabilirdi yerel yönetimlerimizce.

Müsebbip olunursa, maazallah olası bir yerel seçimde oy kaybına bile dönüşebilirdi bu istifalar.

Doğru da bir gerekçeydi belki de.

Peki, bugün aynı duyarlılığın neden sergilenmediğini ya da sergilenmemesi için bu kadar ısrar edildiğini, yönetimin elini zayıflatmak için neden bu kadar çaba sarf edildiğini açıkçası ben de merak ediyorum.

Bekleyelim görelim. Bir şey öğrenirsek elbette siz okuyucularımızla paylaşırız diyelim ve sadece bir anı paylaşmış olalım.

***

Gün geçmiyor ki, özellikle bu dönem Muğlaspor’da olumsuz bir gelişme yaşanmasın.

Şehrin takımının başarısı çok da önemli değil. Kişisel ikballer ışığında oluşan kişisel çekişmeler ve gücü elinde bulunduranların kestiği faturaların havalarda uçuştuğu bir dönem.

Bu durumun camiaya zarar verdiği bir gerçek.

Muğlaspor yönetimleri, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da, ekonomik olarak bağımlı ve buna bağlı olarak güdümlü olduğu sürece, bu sancılar hep yaşanacak.

Bağımsız bir yönetim anlayışı da parayla, gelirle olabilecek bir şey.

Baş ve gövde ayrı olduğu sürece, hep birilerini memnun etmeye çalışılacak biat ortamı hep var olacak.

Bunlar tesis edildiğinde ise, sportif başarı beklenmeye başlanacak. Yani sportif başarı bu durumda ikinci planda kalacak.

O zaman bu yaşananlar ışığında bu ve buna benzer olumsuzluk içeren ortamlar, Erol Kapiz’in gidip, başkasının gelmesiyle de devam edecek.

Kısacası Erol Kapiz’in gidişi, o gidişi isteyenlerin bir günlük sevinci olmanın dışına çıkamayacak maalesef.

Kapiz’den sonra gelmeyi düşünen isimler de bu akıbeti bir şekilde yaşayacak.

Bu kısır döngü, böyle devam edip gidecek.

Borç almaya alışan, emir almaya da alışacak vesselam.

***

Bu sorunlara yol açan ekonomik sebepler, sportif anlamda da dışa bağımlı olmaktan dolayı yaşanıyor.

Bunun için ise çare alt yapıya yapılacak yatırım.

Muğlaspor’un altyapıya yönelmekten başka çaresi yok. Düşecekse kendi çocuğuyla, çıkacaksa da kendi çocuğuyla çıkacak.

Ha bu durum memnuniyet yaratır mı?

Aslaaaaa.

Bu defa takımda oynayan Muğlalı çocuğun babasını sevmeyen zat, o babanın çocuğuna sallamaya başlayacak, başarılı olmasını istemeyecek, yeteneğini görmeksizin “benim çocuğum da oynamalı” diyecek.

Kısacası bizim derdimizin birbirimizle olduğunu bu yaşananlarla bir kez daha iyi anladık.

Bu dert kişi bazlı olduğu sürece bitmez, bitmeyecek.

Peki ya ne yapılmalı?

Kimseye minnet eylemeyen, kendi sabit gelirini yaratan, futbolcu yetiştiren, kulübün sadece yönetim tarafından yönetilebileceğini bilen, bildiren, kurumsal yapının hakim kılındığı, kulübün mahremini kendi mahremi bilen, mesafesini koruyan yönetim anlayışı tesis edilmeli.

Bu iş ancak bu yöntemle hal yoluna koyulur.

Yoksa kimseyi memnun etmek mümkün değil.

Hele ki Muğla’da hiç…