Her insanın hayatında vardır olumsuzluklar. İnsanları kırmamak için yaptıklarımız vardır. Sustuklarımız vardır. Vefa adı altına kendimizi tüketmişliklerimiz var. Acıya acıya acınacak hale düştük belki de. Namussuzlukları örtmekten namuslu insanları çiğnemedik mi?
Edepsizlerin karşısında sustuğumuz için kendilerini haklı görmediler mi? Böyle davrandığımız için bu düzen böyle gelmiş böyle gider dedirtmedik mi?
İnsanların negatifleri kendimize toplayıp sonra da ilk tekmeyi biz yemedik mi?
Bir fincan kahveyi hep biz mi götüreceğiz. Biraz da bizim ayağımıza gelemez mi?
Bizden eksilen şeylere üzülmek yerine hafiflediğimizi hissetmek daha doğru olmaz mı?
Yaa sustuklarımız… aman düzen bozulmasın ya da kırılmasın diye sustuklarımız var.
Kavga çıkmasın diye susmayacaksın mesela…
Kırılmasın diye susmayacaksın…
Kim bilir bazen kalpler kırılmalı
Bazı insanlar kaybedilmeli bence…
Sessiz kalmayacaksın bazen kim bilir kırıp dökmek belki de daha iyidir?
Kendi mutluluğumuz için bazı saklı kalmışlıklar ortaya dökülmeli mesela…
Hep kaybetmedik mi?
Çok değer vermekten…
Kıyamamaktan…
Üzememekten..
Ve her şeyi alttan almaktan kaybetmedik mi?
Bazen olgunlaşmak için incinmek, tecrübe kazanmak içinde kaybetmek gerekir.
Bazen kazanırken de kaybeder insan, ya da kaybetmek gerekir. Bazen çok şeyler kazandırır kaybettiklerin.
Kazanmak için belki de kaybetmek gerekir…
Eski hükümdarlardan Alparslan beyin dediği gibi;
“Bazen büyük zaferler kazanmak için küçük savaşları kaybetmek gerekir.”
Yitip giden parçalar senden olsa da sen de kalan güç hayatı öğretir işte…
Şimdi detoks zamanı…
Şimdi kaybederken kazanma zamanı…
Öldürmeyen her şey seni iyileştiriyorsa şimdi iyileşme zamanı…
Şimdi “Hayır” diyebilme zamanı…
Şimdi bir çay koyup, hayata yeniden başlama zamanı…