Kadına yönelik şiddet günümüzün en önemli sorunlarından biridir. Kadının toplum içindeki konumu, 19. Yüzyıldan itibaren modernleşmeyle birlikte önemli ölçüde değişmiştir. Kadınlar, iş, siyaset, aile ve toplum hayatında yeni haklar edinmiş, toplumda daha fazla görünür hale gelmişlerdir. Bu süreçte kadınlar örgütlenerek haklar ve kazanımlar elde etme yolunda önemli aşamalar kaydetmişlerdir. Diğer taraftan kadın hakları ve mağduriyetler, kadına yönelik şiddet konularında akademik çalışmalar yapılmakta, hukuk alanında yeni düzenlemelere de gidilmektedir. Ancak bu alanlarda önemli aşamalar kaydedilmesine rağmen kadınlarımızın, kızlarımızın şiddete maruz kalmalarının, ölümlerinin önüne geçilememektedir.
Dünya genelinde yaygınlaşan, toplumları derinden etkileyen kadına yönelik şiddet sorunu son yıllarda ülkemizde ve ilimizde maalesef sık sık gündeme gelmektedir. Oysa ilimizde bırakın kadın cinayetlerini, genel asayiş bakımından adli sicilimiz temizdi. Yakın zamana kadar doğa ve kültürel değerlerini koruyan, el işlerinden mutfağa geleneksel özelliklerini yaşatan, suç işleme oranlarının düşük seyrettiği, can ve mal güvenliği bakımından bireylerin kendini güvende hissettiği, huzurlu bir yerleşim yerlerinden biri olan Muğla’da yaşanan kadına yönelik şiddet ve cinayetler toplumda travmaya yol açmaktadır.
Son altı ayda maalesef üç kız öğrenci cinayetine tanık olduk; Güleda Cankel 20 Kasım 2019, Zeynep Şenpınar 24 Mayıs 2020 ve son olarak geçtiğimiz hafta Pınar Gültekin’in, 21 Temmuzda feci bir şekilde öldürüldüğü anlaşıldı. İlk olay Isparta’da yaşandı ama kızımız Muğlalı, katili de Muğla’dan giderek cinayeti işlemişti. Son iki olayda üniversitemiz ve Kötekli farklı açılardan tartışıldı. Bu olayların ortak noktası ise suçu işleyen eski sevgililerin acımasızca sevdiklerine kıymalarıydı. Günlerce toplumumuzu sarsan, inanmak istemediğimiz bu olayların bir daha yaşanmamasını temenni ediyorum. Hayatının baharında acımasızca canlarına kıyılan kızlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine sabır diliyorum. Bu olayların bir daha yaşanmaması için sorunların çok farklı yönlerden araştırılması önem arz etmektedir.
Kadına yönelik şiddet konusunda tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde toplumsal tepkinin boyutu giderek yükselmekte, siyasal iktidar, adli kurumlar, toplum ve suçu işleyen fail ya da failler suçlanmaktadır. İşlenen suçlar sonucunda suçlular, ağır cezai yaptırımlarla mahkûm edilse dahi şiddet önlenememektedir.
Kadına şiddet konusunun toplumsal, sosyolojik, psikolojik, adli, vicdani hülasa tüm boyutları araştırılmalı, daha fazla kurum ve kuruluş sorumluluk almalıdır. Hukuk alanında yapılan düzenlemeler, bu türden suçlara karşı cezai yaptırımların arttırılması elbette sorunun çözümü için gereklidir. Ancak suçun önlenmesinde, adliyeye yansımayan mağduriyetlerin giderilmesinde yeterli değildir. Suç işlenmeden veya adli boyut kazanmadan şiddetin önlenebilmesi, şiddetin tekrar etmemesi için neler yapılması gerektiği üzerine düşünülmeli, projeler geliştirilmelidir.