Sahipsiz kalan değerlerimiz

Selçuklular devrinden başlayarak asırlarca evvel Muğla ve etrafında yetişip, ilmi irfanı, kalemi, mütevazı yaşantısını ve keskin kılıcı ile çevremizi aydınlatan, bilgilendiren ve güzel hizmetlerde bulunan vücudu toprağa karışmış, kabirleri sonradan kaybolmuş yüce, büyük ve erdem sahiplerinin isimleri ve meziyetleri, zamana yenik düşerek unutulmuştur.

Sizinle paylaşmak isterim; edindiğim bilgiye göre, sadece Menteşe’yi ele alırsak 30’u aşkın Şeyh, 31’i aşkın alim varmış.

Mesai arkadaşım Sinem Korkmaz yokluk içerisinde araştırmalar yaparak Mübarek Ramazan Ayı’nda yüce zatları yeniden ortaya çıkarır derecede eserler ortaya koyuyor. Daha doğrusu koymaya çalışıyor.

“Bir gün mesai arkadaşıma ben de seninle gelebilir miyim?” dedim. Merak işte benimkisi…

Şeyh Hasan Nuri Efendi’nin türbesini, onu ve onunla ilgili rivayetleri araştırmak için işe koyulduk. Sora sora Bağdat bulunurmuş misali, bizimkisi de öyle oldu. Ne internet ortamında, ne de herhangi bir kitapta zatın yerini belirten hiçbir bilgi yoktu. Hanelerdeki teyzeler sağ olsun, sonunda türbeyi bulduk.

Olur ki ziyarete gitmek isterseniz diye tarif edeyim sizlere, “Tabakhane deresinden Sekibaşı’na döndükten sonra bir kaç metre kadar ilerlediğinizde yolun sol tarafında bulunmaktadır. Türbe yazısı bulunan merdivenlerden aşağı indiğinizde Şeyh Hasan Nuri Efendi’nin türbesine gelmiş olacaksınız.”

Küçük bir kırık dökük kapıda sprey boya ile türbe yazıyor.

Bir tabela yaptırmak dahi zor gelmiş.

Sadece adının yazdığı eski bir çerçeve ve hakkında hiçbir bilgi olmayan boş bir türbe.

Mesai arkadaşım yazısı için fotoğraf çekimi yaparken, bende bilgi toplamak amacıyla ilgili birimleri ve birkaç cami hocasını aradım. Hocalarımızın bilgisi yok, ilgili birimlerden de hiçbir şeye ulaşamadım.

Hatta komik olan, “orada türbe mi varmış?” diye bile cevap aldım. Sprey yazı ile türbe yazılmasına, tabelasız, paslı, kırık dökük demirleri oran merdivenlerine şaşırmadım bu cevaptan sonra.

“Şeyh Hasan Nuri Efendi”, “Üç Erenler”, “Hamursuz” ve dahası kaderlerine terk edilmiş.

Bundan 1 sene önce “Üç Erenler Türbesi Kaderine Terk Edildi” başlıklı bir haber yapmıştım. Muğla Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü tarafından “Üç Erenler Cami ve Türbe Konservasyon Çalışması” başlatıldığı açıklaması yapılmıştı. Türbe korundu ve kurtarıldı fakat “başlatılan çalışma yarım kaldı” diye de belirtmiştim. Evet, 1 sene geçti hala yarım.

Bir milletin geçmiş büyüklerinin yaşantılarını gelecek nesillere bildirmek, ümmetin aydın ve erdemlileri için bir görevdir.

Geçen seneki çalışmalarımda ve bu sene mesai arkadaşımın yaptığı çalışmada bilgilerine başvurduğumuz “Gadın Molam” kitabı Özcan Özgür, Prof. Dr. Namık Açıkgöz ve “Muğla Menteşe Büyükleri” kitabı Adnan Çevik’e teşekkürlerimi de iletmek isterim.

Türbeler, “problem paylaşım alanı” ya da “sosyalleşme platformu” olmasın. Türbedeki zat bizler için bir psikolog değil.

Önce haklarında bilgi edinmek, bunun için de koruma altına alınması önemli diye düşünüyoruz.

Zatlara çevresiyle, temizliğiyle, onları anlatan açıklayıcı yazılar gibi birçok ayrıntısıyla sahip çıkılsın.

Büyüklerimizin yaşantısını okuyan bugünkü nesil, gelecekte onlar gibi vatanına, dinine, devletine, milletine sözü, kalemi ve hareketleriyle hayırlı hizmetlerde öne geçme yarışıyla millet büyüklerinin yetişmesine ve geçmişlerinde şanını hatırlamaya güzel bir vesile teşkil edecektir.

Bu itibarla hem onlara hürmet ve izlerinde yol alma niyetleri artacak, hem de memleket, uygarlık ve ilerleme alışkanlığı kazanacaktır.