Son dönemde sık sık ekranlardan izlediğimiz, sosyal medyada sıkça rastladığımız vah tüh deyip işimize baktığımız, ayıplayıp kınadığımız ama çözümü için hiçbir şey yapmadığımız sağlıkta şiddeti yatıralım masaya.

Her türlü şiddetin arttığı günümüzde özellikle sağlık personeline şiddet dehşet verici.

Her zaman minnettar olduğumuz ama özellikle pandemide ayaklarına kapanmamız gereken sağlık neferleri şiddet görüyorlar ve şiddeti uygulayanlar caydırıcı ceza almıyor.

MUĞLA'DA HELİKOPTER KAZASINDA AYDINLI DOKTOR YAŞAMINI YİTİRDİ MUĞLA'DA HELİKOPTER KAZASINDA AYDINLI DOKTOR YAŞAMINI YİTİRDİ

Sağlıkta şiddet uygulayan ve cezasız kalan her kişi bir sonraki 5-10 kişiye örnek oluyor. Aldığı güç ile zaten var olan hekime yönelik öfke ve nefret eyleme dönüşüyor. Ve bu şiddet hasta ile hekim arasında değil hasta yakınları tarafından gerçekleştiriliyor çoğu zaman.

En vahim olanı ise doktorlar, hemşireler veya sağlık personeli şiddet görürken diğer hastaların, hasta yakınlarının olaylara müdahale etmemesi, seyretmesi.

Öyle ya! Kendi hastasına, dayak yemeyen bir baş sağlık çalışanı bakar. Hastasıyla ilgilenecek bir başka hekim vardır mutlaka hastanede.

IQ Düzeyi orta gerilikten öteye gidemeyen 50 kelimelik kelime haznesi ile hayatını idâme ettiren bu vandalların bilmesi gereken şu ki;

Üniversite sınavından en yüksek puanlardan birini alacaksın, 6 yıl Tıp Fakültesinde eğitim göreceksin, üzerine mecburi hizmet (ortalama 2 sene ) +TUS + Asistanlık.

Diğer sağlık çalışanlarımızın de geçtiği eğitim silsilesi hiçte yabana atılır cinsten değil.

Şiddet uygulayanlar, doktorların ve sağlık çalışanlarının eğitim gördüğü yılları alt alta bile toplayamazken, onları hedef alıyor ve bizler bu olayları seyrediyoruz.

O insanları durdurmuyoruz. Şiddeti görenin pansumanı yapılmadan bu insanlar ellerini kollarını sallaya sallaya aramıza karışıyor.

Hastane çalışanlarının hangi yoğunlukta çalıştığını görmek için bir devlet hastanesinin acilinden giriş yapmanız yeterli.

Doktor başına düşen hasta sayısı insanüstü bir güce sahipliği gerektiriyor. Bırakın hasta bakmayı her adımında burnuna sokulan sonuçlar, sonuca bakarken bir başka hasta yakını tarafından sorulan sorular adım atılamayacak, nefes alınamayacak bir ortam.

Sahi acilden giriş yapmak neden bu kadar kolay. Adı üzerinde “ACİL”. Hastanın yaşayabilmesi için ilk müdahalenin yapılıp servise alınacağı yer.

Hasta yakınının refakatçinin ne işi var hastane içinde? Kolundan kan fışkıran oğlunun koluna dikiş mi atacak? O dışarıda bekleyecek, uzmanlar içeride gerekeni yapacak. Bu kadar net.

Aklıma gelen bir öneri de;

‘Sağlık personeline el kaldıranın, hastanede kargaşa çıkaranın belirli bir süreliğine (hayati durumlar dışında) sağlık hizmetlerinden faydalandırılmaması.’

İnsani bulunmayacağının farkındayım ama insanüstü bir güçle çalıştırılan, emeklerinin hakkını alamayan, canımızın emanetçilerine yapılan muamelelerde hiç insani değil !!!

Tehlike büyük.

Ülkemiz “mekanik toplum” yani ilkel toplum düzeyine doğru serbest düşüş halinde.

Pek çok doktor ülkemizdeki yoğun çalışma ortamından yorulup yurtdışına gitti. Çoğunluğu denklik ve dil peşinde. Özellikle hekimlere ve eğitimli insanlara yapılan haksızlıklar onları yurtdışına kaçırmamıza sebep olacak.

Beyin göçünün faturasını çok ağır ödeyeceğiz. Yurtdışından başarılarını duyduğumuzda gururlanmak yerine, onlar seslerini duyurmaya çalıştığında duymazdan gelmenin utancını yaşayacağız.

Prof. Dr. Rukiye Eker Ömeroğlu’nun şu serzenişi içler acısı:

‘Bir Tıp Fakültesi hocası olarak son zamanlarda yaptığım işi sorgulamaya başladım.

Benim amacım halkın sağlık sorunlarını çözebilecek bilgi ve beceride iyi yetişmiş hekimler yetiştirmekti.

Türkiye’nin en akıllı çocuklarını;

Son derece olumsuz koşullarda,  günde yüzlerce hasta baktırıp,  uykusuz saatlerce süren nöbetlerde hata yapmalarına yol açıp, sonucunda bozulan hasta hekim ilişkilerinde şiddete hedef olsunlar,  malpraktis davalarıyla bir ömürde kazandıkları bütün parayı kaybetsinler, özelde sırtlarından servetler kazanılsın, özetle toplumun şamar oğlanı gibi davrandığı,  özlük hakları ellerinden alınmış, savunmasız nitelikli köleler olsunlar diye değil.’

Bir Profesörün kaygısında tüm sağlık sisteminin sorunları yer alıyor.

Kendi hayatımızı, sevdiklerimizi, annemizi, babamızı, çocuğumuzu, kardeşimizi emanet ettiğimiz hekimlerimizin sorunlarının çözümü için bir şeyler yapmazsak sonuçlarına bizler katlanacağız.

Onlar bu zorlu şartlar altında ezilirken olanları görmezden, seslerini duymazdan gelirsek yarın onlarda bizleri tedavi etmek için hastanelerde olmayacaklar.

Unutmayalım ki, her sağlık çalışanı da aynı zaman da bizler gibi anne, baba, eş, evlat onlarında bir ailesi var ve onlarda bu ülkenin içinde bulunduğu ağır şartlarda hayatlarını idame ediyorlar.

‘Sağlıksız toplumların bir travması olan, sağlıkta şiddeti görmezden ve duymazdan gelmeyerek toplumca mücadele verelim.

Unutmayalım ki,

Şiddet gören o sağlık çalışanının, bir sonraki müdahale ettiği kişi biz olabiliriz.’

Editör: Gazete Muğla