“Nerede o eski Ramazanlar” diye başladığımız eski geleneklere özlem kokan serzenişimize, bu yıl bir de Coronavirüs salgınıyla karşıladığımız bir mübarek Ramazan ayını eklemiş bulunmaktayız.
Allah yine de bu mübarek ayı idrak etmeye çalışan kullarına derman versin, oruçlarını da kabul eylesin.
Yaşadığımız her günün doğallığından uzak olduğu bu süreçte, Ramazan ayını da böyle bir ortamda idrak etmeye çalışıyoruz.
Ramazan ayıyla görmeye alıştığımız helvacı ve fırınlar önündeki kuyruklarımız yok artık, ellerimizi Allah’a açıp oruçlarımızı dualarla açtığımız toplu iftarlar ve hatta aile masalarımız bile yok artık.
Bütün bunlara özlem duyarken, asılında gözümüzden kaçan bir detayı da paylaşmadan geçmek istemedim.
O detay ise; Ramazan ayının sembolü Ramazan davulu.
O kadar yokun yanında Ramazan davulumuz da yok artık.
O günlerin geleneksel Ramazan ayından, Orhaniye Mahallesi’nde babaannemlerin bahçesindeki kirbetin üzerine kurulmuş iftar sofrası için beklenen iftar topu ve o topun patladığı yer olan Masa Dağındaki dumanını gördüğümüz topun atıldığı alan kaldı.
Ramazan topumuz da maazallah gürültü çıkardığı gerekçesiyle kaldırılırsa vay halimize. O nedenle keçinin aklına karpuz kabuğu getirmeye niyetim yok.
Neyse konumuza dönelim. Bizlerin çocukluk dönemlerinde duymak için pencerede beklediğimiz ve hatta kibrit kutuları içine koyduğumuz paraları tokmağını sallayan kişiye vermek için beklediğimiz Ramazan davulundan söz ediyordum.
Coronavirüs salgınıyla yaşayamadığımız gelenekselleşmiş Ramazan ayına özel bu saydığım özlem içerir unsurlardan olan Ramazan davulunu, aslında biz 2007 yılında kaybetmiştik.
Hem de 3-5 konformistin, sesinden rahatsız oldukları, işe gidecekleri ya da çocuklarının okula gideceği şikayetleriyle sesi kesilmişti Ramazan davulunun.
Oysaki bizler de çocuk olmuştuk. Üstelik sabah kalkıp okula da gidiyorduk, büyüklerimiz işe gidiyordu. Davulun sesinden rahatsız olmuyor, şikayet etmiyorduk. Bilakis keyif alıyorduk.
2007 yılına kadar tüm Ramazanlarımızı Ramazan davuluyla yaşamıştık hep.
Yıllar yılları kovaladı. Büyüdük, yetiştik, çok şeyler görüp yaşadık, değişimleri izledik ama düşünmedik hiç; bir gün gelir de şehrimizdeki 3-5 konformistin rahatsız olduğunu öne sürerek, belediyemiz üzerinde etkili olup, yılda bir kez 1 ay boyunca çalınacak geleneksel Ramazan davulunu yok edebileceğini.
Davulu istemeyenlerin talebi ağır bastı, İsteyenlerin talebi ise dikkate alınmadı ve alınan meclis kararıyla bu gelenek kaldırıldı.
Bir çoğunluğun talebi değildi bu talep, aksine bir azınlık talebiydi.
Dönemin Muğla Belediyesi yönetimi halka bile sormadan “ben yaptım oldu” şeklindeki bir tutumla rafa kaldırdı hem Ramazan neşesi olan, hem de vatandaşı sahura hazırlayan davulu.
Evet, yıl 2007 idi. Dile kolay 13 yıldır bizim kentte Ramazanlar davulsuz yaşanıyor. Şimdi Corona ile Ramazan yaşanmış ne olacak ki?
Davulsuz Ramazan gibi Coronalı Ramazan’a da bağışıklığımız gelişir hatta gelişti bile.
***
Sonra yıl 2014, Muğla Belediyesi artık Muğla Büyükşehir Belediyesiydi. Dolayısıyla Muğla Belediyesi’nin yerini Menteşe Belediyesi almıştı.
2014 yılında Menteşe Belediye Meclisi toplandı ve ilk gündem maddelerinden biriydi Ramazan davulu.
O toplantıyı basın mensubu olarak izlemiştim. Hatta uygulamanın geri gelebilecek olduğuna yönelik karar çıkacağına olan düşüncem ağır basıyordu.
Ama yine olmadı.
Ağanın kararının bozulup, üstüne karar alınamaz gerçeğini unutmuştuk. Karar çıkmayınca hatırladık.
Gelelim bugüne.
Bugün bu geleneği içinde bulunduğumuz bu buhran dolu günlerde yaşatmaya yönelik bir talepte bulunarak devam edelim.
Olur veya olmaz. Bizim talebimiz bir temenniden ibaret olsun.
Sözünü ettiğimiz gelenekçi yapıya sahip çıkacağını ya da bu konudaki sorun içeren ne varsa dikkate aldığını tereddütsüz bildiğimiz Menteşe Belediye Başkanı Bahattin Gümüş’ün, Coronavirüsle ve hatta bu yüzden ciddi bir psikolojik bir mücadele verdiğimiz bu günlerde, kent halkına, müzisyen arkadaşlarımızın enstrümanlarından çıkan melodilerle moral motivasyon sağlamaya çalıştığını hep birlikte gözlemliyoruz.
Uygulamanın kente renk kattığı kesin.
Başkan Gümüş, belki bu moral, motivasyona biraz daha katkı sunmak ister ve en azından Coronavirüs ile mücadele ettiğimiz bu zorlu günlerde sadece bu Ramazan ayının geri kalan günlerine özel bir uygulamayla halkımızın sahurunu davul geleneğiyle yapmasını sağlar.
Bu önerimiz kabul görürse, gündüzleri müzisyenler tarafından icra edilen bu uygulama, gece de Ramazan davuluyla taçlanmış olacaktır.
Bu yönde alınacak kararla, geçmişte davulun kaldırılması yönünde nasıl halka sorulmadıysa, şurada kalan 20 gün çalınacak davul için de rahatsız olan konformsitlere sorulmasın.
Bizler kültür ve geleneklerine bağlı bir kentin insanlarıyız. Yeniliklere açık olduğumuz kadar, gelenekçi yapımızı koruyan da bir toplumuz.
Gelin bu günlerin hatırına, geri kalan günlerde vatandaşlarımız Ramazan ayını bildiği, alıştığı gibi idrak etsin.
Kim bilir; sahurda çalacak davulu 2007 yılında bu kararın altına imza atan her kim varsa, belki onlar da duyup, geçmişlerini hatırlar, belki de keyif alıp, “biz neden böle etmişiz le bizim oğlan” diye birbirleriyle konuyu irdeleme fırsatı da bulurlar.
Konformistlere hizmet eden o beyler irdeler mi bilmem ama bu konuyla ilgili bildiğim tek şey; bu tarih de, halk da, hatta davul çalarak evine ekmek götüren vatandaşlarımız da o karar alıcıları hiç unutmayacak.
Peki ya Ramazan davulu?
O da bir gün yine raftan inerek, çalmaya devam edecek.
Kim bilir, raftaki davulu belki Başkan Bahattin Gümüş indirir.