NEREYE GİDİYORUZ?

Kendime konduramayacağım tabirlerden birisi Televizyon Bağımlısıdır. Ara ara evde olduğum zamanlarda yalnız isem evde ses olsun diye müzik kanalı açtığım bir nesne olarak görüyorum televizyonu. Genellikle haber kanalları, belgesel ve tartışma programları dışında ilgimi çeken programlar yok diyebilirim.

Tesadüf evde olduğum bir gün, iyi ki fazla televizyon izlemiyorum diye dua ettiğim günlerden birisini yaşadım. İzledikçe kanal beni tesiri altına almaya başladı neredeyse. Aman Allah'ım neler neler duyuyordum. Memlekette neler neler yaşanıyormuş, ne entrikalar dönüyormuş da haberimiz yokmuş.

Yeri geldiği zaman canımızı dahi gözümüzü kırpmadan feda edebileceğimiz, uğruna her tehlikeye siper olduğumuz, yüzüne bakmaya doyamadığımız evlatlarımız aklıma geldi. Hani bazen yıllarca doktor doktor dolaşan, çare bulmak için çalmadık kapı bırakmayan aileler geldi gözümün önüne.

İki çocuğunu bırakıp, sosyal medyada ortamında tanışıp soyunu sülalesini bilmediği, gelmişini geçmişini tanımadığı, iki güzel söze aldanıp tercih ettiği sevgilisini seçen hemcinsimi görünce bu mu "KADINLIK" bu mu "ANNELİK" bu mu "İNSANLIK" demekten alamadım kendimi.

Başka bir konukta farklı hikaye; sevgilisi ile bir olup eşini öldüreni mi ararsınız, zehirleyeni mi ararsınız neler neler varmış meğer. İzledikçe, duyuldukça bu tür olaylar sıradanlaşıyor mu cinayetler? Normal mi görünmeye başlıyor, basitleşiyor hayatlar? Evli olmayan kızlarımızın evlilik dışı dünyaya getirdikleri masum bebekler, tacizler, tecavüzler normal mi geliyor duya duya kulağımıza aşina olan olaylar karşısında. Sonra da biz "İNSANIZ" diyebiliyoruz değil mi vicdanımız acımadan.

Çocukluğumda hatırladığım ölümlerin sebebi ya ölümcül bir hastalıktan, ya da görünmez bir kazadan meydana gelirdi.

Allah'ın verdiği canı yine Allah alır diye büyüdük hep.

Oysa ki günümüze baktığımızda duyduklarımız gördüklerimiz karşısında neredeyse küçük dilimizi yutturacak olaylarla karşı karşıya kalmamak neredeyse mümkün değil.

"NEREYE GİDİYORUZ?" Olayların buraya kadar gelmesindeki ana neden ne olmalı? Aç gözlülük mü? Özenti mi? Aza kanaat getirmemek mi? Şükürsüzlük mü? Nedir bizi bizden eden? İnsan olduğumuzu, yaratılanların en akıllısı, en iyisi olduğumuzu unutturan, insanlıktan çıkaran asıl neden ne?

Tüm bu yaşanan insanlık dışı hadiseleri duyurmakla bu amansız hastalığa çare mi bulmuş sayılıyoruz? Yoksa yediden yetmişe duymayan kalmasın der gibi, bilinç altına yerleştirip bu virüsleri tek tek, nakış nakış işleyerek çözüm bulduğumuzu mu düşünüyoruz. Eşşeğin aklına karpuz kabuğu koymak diye bir terim vardır çoğumuzun bildiği.

Ergenlerimizin, gençlerimizin, kendisini bazen boşlukta hisseden kişilerin aklına mı getiriyoruz farkında olmadan acaba? Çare olarak virüslü vakaları uyguladıkları anda kurtuluşa ereceklerini mi hissediyorlar.

Sosyologlar ne iş yaparlar bilen var mı? Bunca akıl almaz olaylar yaşanırken konuşmayan sosyologlar ne zaman konuşacaklar.

Bu memleket adına, insanlık adına iki kelam etmeleri bu kadar mı zor? İş işten geçtikten sonra konuşmanın, tartışmanın kimseye fayda getirmeyeceğinin hepimiz bilincindeyiz aslında.

Gerek futbol gerek siyaset alanında yapılan tartışmaların çeyreği kadar da olsa konuşulamaz mı yıkılıp giden hayatların hikayeleri, çözümleri televizyon kanallarında. Başarabiliriz değil mi? Yeter ki isteyelim, yeter ki samimiyet olsun samimi niyet olsun.

Biliyoruz ve inanıyoruz ki;"Başarı geciktirilebilir ama engellenemez."

Sevgiyle...