NE YAPTI ERDOĞAN SİZE? SİZ ERDOĞAN'A NE ETTİNİZ?

Küçükken çok iyi hatırlıyorum; "Türkiye'nin üç tarafı deniz, dört tarafı düşmanla çevrili."

Derdik.

Korkardık. Aşağıda Irak ve Suriye yerine SSCB ve Amerika.

Batıda Yunanistan ve Bulgaristan yerine, SSCB ve Amerika.

Doğuda İran.

Az yukarıda yine SSCB...

"Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur..''

Türkiye'ye dost ülkeler deyince ilk akla gelen hep Pakistan olurdu. Bir de yamuk ağızla söylediğimiz Afganistan. Kurtuluş Savaşında yeni gelin gerdek gecesi kocasına " Ümmetin Başı tehlikede iken ne gerdeği, git önce Halife'yi kurtar, sağ gelirsen buradayım, şehit olursan ne mutlu sana.." dediğini hepimiz biliriz.

Düşman bitmez.

Bitmez de.

Düşmandan korkarak yaşamak başka, düşmanı korkutarak yaşamak bambaşka.

Bir buçuk dostun olması başka, onlarca dostun hamisi olmak bambaşka.

İhsan Sabri Çağlayangil Dışişleri bakanı iken, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanın ABD başkanı ile beş dakika görüşmek için aylarca Washington'da bekletildiğini hatırlamayan var mı?

Parası aylar öncesinden verilen uçak tekerleklerini, Kıbrıs Barış Harekatında göndermeyen Amerika'yı unutan?

Petrol deryası Güneydoğu Anadolu'da, yıllarca petrol arayıp buldukları halde "bir gram petrol yok" diye kuyuları tonlarca betonla kapatan İngiliz şirketlerini ?

Verdikleri borç parayı nerede ve nasıl harcayacağımız bir kenara, üretim haricinde her türlü tüketim için verip, bir de geri ödemesini takip için adeta Başbakanlık binasının tam karşısına ofis açtıklarını?

Uluslararası herhangi bir karar almada, karşı taraf haklı dahi olsa, kendi tezleri lehine el kaldırmak için her defasında "ambargo" kartını ortaya koymalarını?

Terörist devlet İsrail Başbakanı "siyonizmin genişlemesi için Türkiye'de iktidarın değişmesi şart.." derken..

Say say bitmez..

Anlayana bir misal yetmez mi sanki?

Bir ülke düşünün. İçinden çıkarıp buldukları birine bir örgüt kurdursunlar. Her militana verdikleri "BİR DOLAR" üstündeki seri numarası versinler. Öyle bir ağ kursunlar ki, ticaretten eğitime, diyanetten yönetime.. Her alanda paralel birer yapı haline gelsin. İktidarda kimin olduğunun hiç önemi yok. Her kim gelirse gelsin her daim muktedir bir örgüt. On yıllarca ülkenin her köşesinden tane tane seçtikleri militanları, özenle yetiştirerek büyüttükleri bir örgüt. Herhangi bir kurumun, sıradan bir memurunun, o beldedeki en üst mercie bile emreder konumuna gelen, itaat konusunda son derece muazzam çalışan bir örgüt. Kaymakamları, valileri, amir-memurları işaret parmağı ile maklube partisinde it gibi sıraya diyecek kadar nüfuz elde etmiş bir örgüt.

Devleti şahsi emelleri uğruna isterse çalışmaz hale getirecek kadar güçlü. Beğenmediği, çıkarlarına aykırı hareket eden, dikbaşlı ya da itaat..! etmeyen.. her kim olursa olsun, TAK diye alaşağı edecek kadar güçlü..

Fetö terör örgütü lideri İzmir Kestanepazarı Camiindeki vaazlarına 1969 yılında başlamıştır. Risale-i Nur olarak başlayan bu vaazlar, Amerika ve Ingilizin kendisini keşfetmesi ile birlikte artık bir nevi "iktidara alternatif" yapı olarak yoluna devam etmeye başladı. Maksadı İslam olan ve "zaman iman kurtarma" zamanı diyen örgüt, tek tek öğrenci devşirerek, müftü, vaiz, imam yerine iktisat, maliye, tıp ve özellikle de askeriyeye eleman yetiştiriyordu. Bunu da "zamanın mehdisi" ne asker olma şerefi ile..! yaparak hem de.

Almanya'dan kesin dönüş yapan Prof.Dr. Necmettin Erbakan, önce sınıf arkadaşı Süleyman Demirel'in Adalet Partisine girmek ister. Ancak arkadaşını iyi tanıyan Demirel bunu kabul etmez. Erbakan da Konya'dan 3 Milletvekili seçilecek kadar oy alarak TBMM'ye girer.

Milli Görüş Hareketi de bundan sonra başlar.

Kuruluş amacı iktidar olmaktır. Bir ideali, bir ideolojisi vardır. Bir hedefi vardır.

Kadrolara delicesine ihtiyacı vardır...

Milli Gençlik Vakfı Milli Görüş'ün Gençlik kuruluşu olagelmiştir.

Amacı İslama hizmet ve iman kurtarma diyen Fetö, harıl harıl Devlet kadroları için elaman yetişirirken, amacı iktidar olmak olan Milli Görüş malesef bunu yapmadı. Ne okulu oldu, ne yurdu. Ne dershanesi..

2002 ye gelindiğinde iktidar olan AK Parti'nin elinde kullanabileceği Milli Görüşçü hiçbir kadro yoktu. Bu sebeple muktedir olması kolay olmayacaktı.

Olmadı da.

Temelden kendisine karşı görüşe sahip kişilerin elindeki makam ve mevkileri doldurmak için yıllar geçti. Emekli olmaları, değiştirmek için kongrelerde çoğunluğu sağlamak hiç de kolay değildi.

Neredeyse 10 yıl bu şekilde geçti.

Elinde yetişmiş kadro olmadığından dolayı da hep "EHVEN" ile idare edilmek zorunda kalındı. Belki de hala öyle olanlar vardır kimbilir?..

Devam edeceğiz İnşallah.

#SöylerimGeçerim