İki gün önce başladığımız yazı dizimiz sürüyor. Muğla evlerinin yapısı ve yaşamsal özelliklerini sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz. Gerek taş gerekse hımış evlerde oturma eylemine ayrılan mekanlarda yahut alanlarda genellikle sekiler ve divanda yapılmıştır. Bunlar basit bir ahşap konstrüksiyonla yapılan taşınabilir geleneksel mobilyalardır. Özelleşmemiş odaların diğer bir özelliği de çok işlevli mekanlarda kullanılacak eşyalar özellikle yorgan, döşek ve yastıkların saklandığı dolaplar ve yüklüklerdir. Yerde oturarak yemek yeme eylemi için halen kullanılan kısa bacaklı, ahşap masa bu
odalardaki eşyalardan en tipik olanıdır. Bu özelleşmemiş odalarda diğer önemli bir basit donatı da hemen her odada bulunan ocaklardır.
***
Muğla’da her evin sakini, en az evin içi kadar, dışını da ve özellikle sokak cephesinin de temizliğine özen gösterir. Her yıl badanalar yenilenir, evin önü devamlı süpürülür hatta yıkanır, böylece Muğla “tertemiz “ve “bembeyaz” bir kent olma özelliğini devamlı korur6 2.3. Davranışsal Özellikler Açısından Muğla Evleri Muğla’da genel sokak örüntüsünde gittikçe özelleşen “mahremiyet” olgusu hakimdir. Genel sokak örtüsünde grup dışından kişileri fiziksel çevrenin olanaklarıyla sınırlandırarak, dışlamak yerleşmenin en tipik görüntülerinden birisidir. Psiko-sosyal çevredeki gereksinimler fiziksel çevre ile son derece iyi bir şekilde bağlanmaktadır.
***
Sokak örüntüleri mahremiyet açısından genelden özele farklılaşan ve boyutsal açıdan bir kurgu ile oluşturulmuştur. Bu kurgunun beş önemli yapısal öğesi vardır. Bunlar: Meydan ya da meydancık,
Sokaklar, Çıkmaz sokaklar, Avlu ve Konuttur. Konutlar dar sokaklar, çıkmaz sokaklar ve önlerinde bahçelerle birbirlerinden ayrılmışlardır. Konutların büyük bir bölümü güneydeki manzaraya bakar.
Sokaklar sessiz ve gölgelidir, bu yüzdende serindir. Konut örtülerinin ayrık şekilde ve sokağa yüksek duvar yapmasının diğer bir nedeni de sokaktaki termal konforun özellikle yaz aylarında sağlanmasıdır. Beyaza boyanmış duvarlarla sokaklarda son derece iyi bir plastiklik göze çarpar. Sokak, kırmızı kiremit,
kendine özgü sitilize olmuş konut bacaları, yeşil asma yaprakları ve işlemeli kapılarla son derece uyumlu bir renk armonisi içerisindedir.
***
Fiziksel çevre ile sosyo-kültürel çevrenin uyum içinde iç içe bütünleştiği “mahremiyet” olgusu ”psiko sosyal uzaklık” kavramı ile açıklanabilir. İnsanlar arasında kültür grubundan kültür grubuna değişen fakat temelinde evrensel görünümleri birbirine benzeyen dört uzaklık vardır. Bu uzaklıklar içerisinde sosyal uzaklık ve kitle uzaklığı sokak örtülerinde gittikçe artan mahremiyeti açıklayan nedenlerdir. Kitle uzaklığı aynı zamanda gözlemler ve konuşmaların etkin olduğu uzaklıktır. Temelinde ailenin sokak ve diğer komşularla ilişkisi yatar. Muğla’nın meydancıklarından dar sokaklarına geçişler, hatta çıkmaz sokaklar kitle uzaklığını diğer bir deyişle mahremiyeti ortaya çıkaran fiziksel çevre örüntüleridir. Mahalle halkından birini “yabancıdan” ayırma bir bakıma “biz” ve “onlar” grup kimliği bu örüntülerde bakma, görme ve işitme gibi duyusal verilerle gerçekleşmektedir Sosyal uzaklık da sosyal mahremiyeti beraberinde getirir. Sosyal mahremiyeti birbiriyle yakın ilişkisi olmayan kişiler arasındaki iletişim şeklinde yorumlanmaktadır. Bu ilişkiler aile bireyleri arasında olduğu gibi, kapı
komşuları arasında da olabilir. Çıkmaz sokakların çevresindeki iki ya da üç konut grubu arasındaki mahremiyetin konu olduğu yerlerde bu çıkmaz sokaklardır. Çıkmaz sokak bu üç konut grubuna aitmiş gibi görünmesinin yanında, bu grubun dışında kalan mahalleliye belirli bir uzaklık sağlar. Sosyal
mahremiyet çıkmaz sokağın ötesinde avluda ve hatta konutta bile söz konusudur.
***
Mekansal özellikler açısından Muğla evlerinde iki türlü etnik grup vardır. Bunlar Müslümanlar-Türkler ve Hıristiyanlar-Rumlardır. Bu dinsel farklılığı olan iki grup arasında ortaya çıkan en önemli ayırım ilk merkez kayması sonunda olmuştur. Yeni merkez Konak altı ve çevresindeki taş Rum tüccar evleri zengin ticaret kesimini sergiliyordu. Bunun dışında yerleşmenin diğer bölümlerinde yapılaşma açısından Rumlarla Türkler arasında farklılıklar yoktu. Konak altındaki zengin Rum tüccar sınıfına ait taş yapılar, kentin diğer alanlarındaki hımış yapıların aksine öndeki yüksek duvarlardan arınmış sokak
ya da caddeye cephe vermekteydi. Son derece sade hatları olan bu yapılar, genellikle iki katlıydılar. Avrupa’daki tüccar sınıfının planlama niteliklerini andıran bu evlerin alt katlarında genellikle bir depo bulunmakta olan asıl yaşama bölümü üst kattaydı. Hımış evlerin yüksek duvarlar içinde saklanmalarının aksine bu evlerin cadde ve sokağa açılıp, hakim olmalarının nedeni tüccarın toplumdaki statüsünü vurgulamaktı. Türklerin etkin olduğu alanlarda konutların büyük bir bölümünün hımış olmalarının dışında özellikle geometrik tavan süslemeleri ve ahşap payandalı çıkmalı olmaları bu kültür grubunu simgeleyen özelliklerdi. Ama bu iki kültür grubunun özelliklerini
simgeleyen öğeleri bazen bir konutta gözlemlemek mümkündü. Etnik gruplar etkileşimleri sonucunda çeşitli temellere göre denenmiş öğelerin sentezini bazen bir konutta sergilemekteydiler.
***
18.ve 19. yüzyıllarda ise Türk ve Rum grupların karşılıklı etkileşimi sonucunda taş yapı plan şeması içinde hımış yapılar ve hımış yapı plan şeması türünde taş yapılar ortaya çıkmıştır. Rumların bir bölümünün hımış yapılarda oturması nedeniyle özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda bu iki grup kültürel açıdan etkileşim içinde bulunmuşlardır. Bu sosyo-kültürel etkileşim sonucunda her iki kültür
grubunun beğenileri birbirinden etkilenmiş ve bu da fiziksel çevreye yansımıştır. Bu yüzden de taş ve hımış yapı türünün arasında belirli bir sınıflamaya sokamayacağımız türler de mevcuttur. Komşuluk ve komşuluğun devamlılığı her iki grup için de önemli bir kavramdı. Türkler için sosyal etkileşimin en yoğun olduğu günler bayramlar, düğünler, sünnet ve ölüm gibi dünyevi ve dinsel törenlerdi. Cami dinsel zorunlulukların dışında mahallenin sorunlarının tartışıldığı mekandı.
DEVAM EDECEK