Ne zaman düşünmek yalnız kalmak istesem kentin eski dokusu içinde dar sokaklarda dolaşmayı isterim. Yine öyle bir gün soğuk hava umurumda bile değil iki aracın karşılıklı geldiğinde bir birine yol verdiği her bacadan yanan odun ve kömür kokularının çıktığı ama kimseyi rahatsız etmediği yüksek ve badanalı duvarlı evlerin oluşturduğu sokaklarda geziyorum. Evler arasına sıkışmış 6 metrekareyi geçmeyecek bir dükkan. Mahallenin bakkalı orası. Dükkana girerek birkaç atıştırmalık almak istedim. Bakkal istekleri verdikten sonra bana beklide hayatımın en zor sorusunu sordu. “Her gün köşe yazıyorsun neden buraları, bu sokakları, bu evleri yazmıyorsun?” bu soru aslında insanların köşe yazılarında gerilen siyasetten kısır çekişmelerden sıkıldığının bir göstergesi aslıda. Çok da haksız değiller. Beni bile rahatlatan huzur veren bu sokaklar hepimizi rahatlatabilir. Uzun bir yazı disisi olacak bugünden başlayalım o halde.
***
Muğla evleri ve Muğla evlerinin mekansal, işlevsel, davranışsal ve teknik özelliklerinin zaman içerisinde geçirmiş olduğu değişim oluşturmaktadır. Muğla’nın eski yerleşim alanı Asar Dağı etekleridir. Asar dağının tepesi aşağıdaki ovadan bakıldığında bir düzlük görünümündedir. Bu düzlüğün gerisinde küçük taşlardan yapılmış basit, kale duvarı izleri görülmektedir. Ayrıca bu dağın iki kenarından Basmacı ve Karamuğla dereleri geçmektedir. Dağın zirvesinde, derelere bakan dik yamaçlarda kaya mezarına benzer mağaraları görmek mümkün. Özellikle bu mezarlardan birinin kapısı uçuruma açılan ve içeride dört mezar nişi bulunan bir mağara görünümünde. Şehir Asar dağının güneyindeki ovaya doğru genişleyen etekler de gelişmeye başlamıştır. Muğla sokaklarının biçimlenişini etkileyen en önemli etkenlerden biri, toprak parçalarının zamanla kardeşler arasında bölüne bölüne küçülmesi ve bu parsellerle yapılan evlere ulaşımın karmaşıklaşması sonucu gelişi güzel yerlerde, çıkmaz sokakların oluşmasına neden olmuştur. Bu karmaşık çıkmaz sokak bolluğuna karşılık, net görülemeyen fakat gerçekte şehir, ana ulaşım ağlarından oluşan ızgara tipine sahiptir. Yamaca paralel bulunan ana sokaklar dağın iki kenarındaki derelerde bulunan değirmenlere ulaşımı kolaylaştırmak için yapı adalarının kesilmesini de sağlar. Ayrıca şehre giren ticaret kervanı dağ yamacına paralel bir yol hattından şehri terk eder. Asar dağından eteklere inen ana sokaklar ise şehir halkının dağ eteğini kuşatan dereler etrafında kurulan pazarlara ulaşımını ve ayrıca şehir halkının eteklerle, ovanın birleştiği alanlarda bulunan sebze bahçelerine ve tarım alanları olan, ovaya da ulaşımını sağlamaktaydı.
***
Muğla kentinin oluşumu önceleri kale içi ile başlamış, sonradan kale dışında, güney yönünde devam etmiş. Sırttan aşağı doğru topoğrafik koşulların elverdiği oranda genişleme olmuş. Topoğrafik koşulların varlığı yapı düzenlemelerinde ve sokakların oluşumunda etkin olmuş. Yapılarda yol
kenarında sıralanmışlar. Yapı ve kitle konumları insancıl ölçülerde olup homojen ve organik bir yapı göstermekte. Muğla evleri dış sofalıdır. Muğla evinde sokakla bağlantıyı Avlu sağlar. Avlularda ahır, açık mutfak, hela, kümes, havuz bulunur. Muğla evlerinin ilk örnekleri tek katlıdır, ancak daha sonraki dönemlerde iki katlı olarak görülür. Konuta yaklaşım sokak, özel avlu ve konut ile son bulmaktadır. Muğla geleneksel mimarimizin yaşayan örneklerinin bulunduğu bir Anadolu kentidir. Muğla’nın adı, sadece ilçelerinin doğal güzellikleri ile değil, bizzat kendi kültürel zenginliğiyle, yaşayan halk mimarlık sanatı ile uluslar arası düzeyde duyulmuş. Muğla kentsel sit alanı içindeki sivil mimarlık örneği eski yapılar başlıca iki tür karakter taşımaktadırlar: Yaygın olan tür, Müslüman-Türk ailelerince kullanılan
ve zemin katları genellikle taş, üst katları ise dış duvarları yine taş, içi ahşapbağdadi sistemde inşa edilmiş, avluya dönük evlerdir. Hisar dağı eteklerine doğru yoğun bir şekilde yer alan bu evler, kentsel silüetin “kırmızı kiremit çatı-beyaz duvar ve üzerlerinden taşan bitkiler” üçlüsüyle oluşan armonisi içinde, geleneksel dokunun özünü oluşturan yapılardır. Büyük çoğunluğu avlulu ve iki katlıdır. Avlu içindeki “müştemilatlarıyla” bir kullanım ve form bütünlüğü oluştururlar. Bazılarının sofaları sonradan kapatılmış, bazı yakın devirde inşa edilenler ise doğrudan kapalı sofalı olarak yapılmışlardır. Genel özellikleri, “aile mahremiyeti” anlayışının bir ürünü olarak içe dönük olmalarıdır. Özellikle zemin katlarında sokağa penceresi olan ev yok denecek kadar azdır. Buna karşılık, avluya bakan cepheleri bol pencerelidir ve açık-yarı açık yaşam mekanlarıyla ve geniş saçaklarla zenginleştirilmiştir. Bu nedenle, “ön cephe” özelliği avlu tarafında ortaya çıktığından, manzara ve güneş hakimiyetini de
dengelemek üzere, evler Hisar dağına doğru köşelerine ve kuzeye sağır, güneye açık olarak yerleşmişlerdir. Diğer tür ise, 18. yüzyıldan sonra yaygınlaşan ve daha çok Rum ailelerinin oturdukları düzgün kesme taşla yapılmış, yine 2 katlı fakat bu kez sokağa dönük olan binalardır. Kente Rum tüccarların yerleşmeye başlaması ve Gökova İskelesinden Rodos’a yapılan ticarette söz sahibi olmalarından sonra, Rum aileler konak altı ve saburhane semtleri çevresinde yerleşerek kendi kültürlerine göre biçimlenen “taşevleri” inşa etmişlerdir. Bu evleri Türk evlerinden ayıran temel özellik, içe kapanık olmaları, avlu yerine “sokakla” bütünleşen bir cephe ve kütle nizamı
göstermeleridir. Türk evlerinin plan tipleri, sofa ile bunun etrafında yer alan odaların
bulundukları konuma ve üst kata çıkan merdivenin yerine göre değişiklikler göstermektedir. Üzerlerinde yer aldıkları parsellerin biçimi ve komşu binaların konumu da planların oluşumunda etkili olabilmektedir. Ancak, genel hatlarıyla, merdivenlerin sofa içindeki yerlerine göre, “ortadan” ve “yandan “ merdivenli tipler olarak bir sınıflama yapmak mümkündür.