Değerli ağabeylerim Gürsel Eren ve Talat Bektaş ile ilgili anılarımızı özetlediğim yazı ile dün yayınlanan Yüksel Aksu ile Mehmet Baysal’ın memleket derdine yönelik kaleme aldığım yazılarımın kendi kendime yorumlamaya çalışırken, içimi bir huzur kapladığını hissettim.
Nasıl kaplamasın ki?
Eski diye adlandırdığımız dönemlerin güzelliğinin yanında, bugünün çetrefilleri arasında memleketi için bir şeyleri yapmaya çalışan iki ismin buluşmasındaki gözlem içeren özeti, samimiyet ve sıcak bir dille aktarmaya çalıştım.
Nasıl kaplamasın ki?
Ülkeyi geçtim başlı başına bir mozaik ve hoşgörü kültürünün neredeyse merkezi durumundaki Muğla şehrinde yaşananlar, siyasi ve bürokratik aymazlıklar, yazılanlar, çizilenler, liyakatsizlikler ve çatışmaları gözlemledikçe…
Neler oluyor, biz ne ara böyle olduk?
Yanlış yapanların yanlışa yanlış dememekte direndiği bir dönemi yaşıyoruz.
İhaleye fesat karıştırılır, neden karıştırdıklarını sorgulamak yerine “devlet kar ettirilmiştir” pişkinliğine soyunulur.
İhale şartnamesinde yazılanlara uyulmadığı ve yasal olmayan ihaleye imza atıldığı tespit edilir ve hatta ihaleye fesat karıştırıldığı yargı tarafından da değerlendirilmektedir, bütün bunlara rağmen, komisyon heyetinin sorgulanması gerekirken, bilginin dışarıya nasıl sızdırıldığı sorgulanmaya çalışılır.
Bu durumda hırsızın hiç mi suçu yok?
***
Kimin ne yaptığını bilen yok. Her şey birbirinin içine girmiş.
Devlet kurumlarının bir ağırlığı olduğunu düşünür, bilirdik. Tenzih edeceklerimiz var tabi içlerinde.
Bizim ağırlığını sorguladığımız kurumlar, içini dolduranların tutum ve davranışlarıyla sorgulanır hale gelen kurumlar.
Her şeyden önce sözünü ettiğimiz kurumlarda görev yapan memurların, siyasetle olan ilişkilerini ulu orta yaşadıklarını gözlemliyoruz. Devlet memurunun siyasilerle olan mesafesini devlet adabı gereği koruması gerektiğini bildiğimizden söz ediyoruz.
Sadece bu mu? Değil elbet. Gelişmeler karşısındaki şaşkınlığımız sürüyor.
Günümüzde devlet kurumunda görev yapan kişiler basın açıklaması yapar hale gelmiş. Bizler, devlet kurumlarından edinmeye çalıştığımız bilgi erişiminde güçlük çektiğimizi savunurken, bunun yanında bürokrat bilgi vermekten kaçınırken, birileri canı yandığında hemen açıklama yapmaya soyunuyor hem de internet kanallarını kullanmak suretiyle.
Zaten en iyi kullandıkları ve başvurdukları yöntem de, bu yöntem.
Ama sahte ama gerçek hesaplarla.
Yine devlet kurumunda görev yapan bir memur, siyasetin başındaki kişilere kamuoyu önünde siyasi dille hitap edebilip, görüntü verebiliyor.
“Emir erliğinin böylesi” diyesi geliyor insanın.
Bunlar nasıl çirkinlikler? Bunlar nasıl adapsızlıklar?
Devlet adabını alt üst eden tipler, siyasi borazancılığa soyunmuşlar deyim yerindeyse.
Nasıl soyunmasınlar. Adamlar istedikleri gibi at koştururken, birileri kamu yararını esas alarak yaptığı işi gereği, dolaylı olarak bu düzeni bozmaya kalkıyor.
***
Mesleğimizi yerine getirirken yapılmak istenenleri iyi okuyoruz. Buna alet olanları da. Kendini ve mesleklerini küçük düşürenleri de.
Şaşırıyor muyuz. Tabi ki hayır. Genelde hep aynı suretler çıktığı için işlerin içinden.
Muğla siyasetinde kendi güdümünde adam yaratmak, bu siyasi dönemin en bariz tarzı.
O güdümü yaratırken, sadece devlet memurları değil, basın mensuplarından da, tarzlarına uygun olanları emir erine dönüştürüp, bu sözde yapılaşmayı sürdürmek istediklerini de görüyoruz.
Yazık çok yazık.
Bu tutumlar devlet adabını da, siyasi adabı da maalesef yaralamış durumda.
***
Bitti mi tabi ki bitmedi. Neresinden tutarsanız elinizde kalıyor.
Siyasetin günümüzde ticari bir anlayışa dönüştüğünü yaşananlardan görebiliyoruz. Has bel kader siyasi mekanizmalar içerisinde yer almış kişilerin vatandaş odaklı hizmet anlayışı yerine, kendi cebine odaklı çalışmaların içinde olduğunu bilmeyenimiz yok gibi.
Konu kendi cepleri olunca kanun, kural, bürokrasi, hizmet, insan sağlığı… Hiçbirinin önemi kalmıyor.
Bunun örneklerini basına yansıyanlarla ya da kulağımıza gelenlerle pekiştirmek mümkün.
Bir kurum ya da kuruluşun başında görev alan ya da alacak kişilerin, bu mevkileri kendi ticari yörüngesi dahilinde kullanmaması gerektiğinin önünü açan bir yasa mı çıkar, ya topluluk önünde yemin mi ettirilir bilemem ama mutlaka bir şeyler yapılması gerekli.
Siyasi ya da bürokratik liyakat yerle yeksan durumda.
Bunların dışında sahte hesaplar havalarda uçuşuyor. Dümeni zarar görenlerin başvurduğu yöntem, bir hesap görme mekanizması olarak işliyor günümüzde.
Bitti mi bitmedi?
Sapığın biri çıkıyor, beraber çalıştığı kadınların arkalarından etek boylarını görüntülüyor. Günler öncesinden bildiğimiz ancak bunu bir kuruma mal etmenin yanlış olacağı düşüncesiyle haberleştirmeye gerek duymadığımız bu konuyu yeri geldiği için konuyla alakalı olduğu için açıklamak gereği duyuyorum.
Bütün bu çirkinlikleri, odağında, vatandaş olan siyaset ve bürokrasinin oluşturduğu hizmet kurumlarında görev yapan ve kendilerinden hizmet beklenen kişiler sergiliyor.
***
Bir de basının herkese lazım olduğunu hatırlatalım. Ama sözünü ettiğim menfi yaklaşımlarla güdüm altına alma tarzına sahiplerin, tarzına uygun basın mensubu, bize lazım değil.
Bu suiistimaller yeri zamanı geldiğinde elbet kamuoyuyla paylaşılacak.
Evet, basın herkese lazım. Sahte hesapların arka planında bulunanlar, bir gün günah çıkarmak ve kendini aklamak için basına ihtiyaç duyabilir, belki de çoktan duymuşlardır kim bilir?
İyi ki yargımız var.
Kamu vicdanını koruduğuna inandığımız yargımız.
Böyle bir ortamdaki tek güvencemiz.
***
Doğru ve dürüst olmayı seçmiş olanlar, iyi ki hayatlarının önceliğine liyakatı oturtmuş.
Onların mücadeleleri de; liyakatı hayatlarında hiç tanımamışlarla.
Ama her şeyden öte;
Muğla ne ara bu hale geldi?
Merakımız da, şaşkınlığımız da buna.