Güzel işler yapılınca, taktir edilecek hareketler sonucu, fevkalade sunumlar neticesinde güzel olan tepkimizi alkış tutarak gösteririz toplum olarak. Geçtiğimiz hafta sonu gittiğim Seyyah isimli tiyatro gösterisinin sonunda çok alkış tutunca avuç içlerimizdeki kan basıncının arttığını hissedince alkışı hak edene verilmesi gereken bir davranış olduğunu daha iyi idrak ettim. Satırlarımda da yer vermek istedim, Seyyah isimli tiyatroda sahnenin kurulumundan oyuncusuna kadar hatta izlemeye gelen seyirci dahil emeği geçen herkesi yürekten alkışlıyorum.
Çok uzakta aramaya gerek yok; gerçekten alkışı hak edenler yanı başımızda aslında ama gözlerimiz flu görüyor bazen göremiyoruz, kulaklarımız paslanıyor duyamıyoruz. Geçtiğimiz hafta ulusal gündemi de meşgul eden bir olaya tanık oldu Cennet Muğla’mız. Önce doktorun darp olayı basına bomba gibi düştü, uzman çavuşun açığa alındı bilgileri, taburcu olurken sağlık camiasında ki arkadaşların alkış protestoları arasında hastaneden ayrılışı derken madalyonun öbür yüzü çıktı karşımıza. Atalarımızın dediği sözü hatırladık belki çoğumuz; “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” . Bu sefer ev sahibi yavuz hırsız bastırıra dönmüş olay. Biri bizi gözetliyor gibi hissetsekte bazen kendimizi seyredilmeyen taraflarda ne masum insanların canının yandığını da düşünüyoruz elbette.
Hastanelerde sağlık personeline uygulanan şiddet olayları nedeniyle beyaz kod oluşturma olayı hemen hemen her gün uygulanıyordur belki, biz bilemeyiz başhekim bey bilir. Neden mi? Çünkü beyaz kod başhekim ve il sağlık müdürü onaylamadan sisteme düşmüyor. Ama bazen bireysel çıkarlar ön plana çıkar ise beyaz kod talimatla üç gün sonra da oluşturulup şikayet söz konusu olabiliyor, bizzat şahit olduğum bir olayda aynen böyle oldu. Hem de beyaz kod oluşturulan kişi sağlık personeli de değil, hastanede bulaşıkhane çalışanı olmasına rağmen. Gerçi mutfak çalışanı arkadaşı birçok kişi başhekimin yardımcısı olarak tanıyıp bildikleri için gereksiz yere vekil danışmanlarının arkadaşı, sırdaşı olarak korunup kollanan hatta haddini aşıp doktorlara talimat verebilecek kadar yürekli arkadaş için beyaz kod oluşturmakta geciktirmemişler. Sonrası mı? Söz elbette Yüce Türk Adaletinin olacaktır.
Merkezi Randevu Sisteminde yaşanan aksaklıklara, hasta yoğunluğu, idarecilerin yönetimdeki eksiklikleri, boşlukları da eklenince son zamanlarda sağlık sektörü Muğla’da sınıfta kalmaya aday kurumlar arasında yer almaya başlamışa benziyor.
Gece saat 02:15’de acil servise girip dört saatte sabahın erken saatlerinde çıkabilen hasta olarak sanırım geçtiğimiz ay rekor kırmış olabiliriz, neden mi? Duyumlarımıza göre acile giden bir hasta en erken 7 saate çıkılabiliyormuş.
Gelelim hastanede yaşanan son tatsız olaya; eğer tatsız olayın yaşandığı o gün kameralar kayıtta olmasaydı ya da kopyası alınmadan silinmiş olsaydı hepimiz sağlık çalışanına şiddet uygulandı diye o uzman çavuşu linç etmeye devam edecektik. Muğlam adına kötü haberlerle anılmak utandırıcı bir durum. Hipokrat yemininin güvenirliliğinin zedelemiş olması ise ayrı bir durum. Yapılan yemine aykırı davranıp, sonrasında mesleğinin arkasına saklananlara da hesap sorulma vaktinin geçmek üzere olması daha da vahim.
Sağlık sektöründe temsilci sendikalara ne demeli? Haklıyı haksızı ayırt etmeden uzman çavuşun taburcu ediliş anını alkışlayan sendika üyelerinin elleri şimdide asıl mağduru alkışlar mı acaba? Yoksa sendika başkanlarının asıl işi eşini dostunu idareci birimlere getirmek midir? Sn. Cumhurbaşkanımızın talimatlarına uymayıp eş, dost, akrabalarına idari birimlerde görev verdirmelerine elbet verecek cevapları vardır diye düşünüyorum.
Kısaca işin özü; ”beyaz kod" denilen uygulama pek çok kez hastaya karşı kötü davranan, görevi kötüye kullanmaya kadar uzanan fiiller sergileyen sağlık çalışanlarının menfaatleri gözetilen uygulamadır ama son olaylar neticesinden de anlaşılacağı gibi gerekli düzenlemelerin yapılması elzem olmuştur. Beyaz kod düzenlemesi yapılmalı ki herhangi bir olay sonucu başhekimin dahi olayın hemen sonrasında tanıkları dinleme şansı olduğu halde olay sonrası hemen beyaz kod oluşturulmasın, Sezar’ın hakkı Sezar’a teslim edilsin.
Doktorlar da bizim, hemşireler de bizim, asker de bizim, ama unutulmamalı ki bu memleket hepimizin.
İyi, doğruyu, güzeli görmek isteyince çok şey görürüz yeter ki güzel bakalım. Güzel memleketimde alkışlanacak o kadar çok idareci, o kadar çok yönetici var ki! Bizde sırayla zamanı geldikçe alkış tutarız tabiki, bazen gerçekten yürekten bazen gerçekten samimi avuç içlerimiz kızarırcasına bazen de işaret parmaklarımız ile tempo tutarcasına.
O halde hep beraber serçe parmağımız ile önce başhekimden başlayalım alkışlamaya…