Türkiye’nin huzuru için kimi feda edersiniz? Güneydoğu’da çatışmalar bitmek biliyor. Bugüne kadar alışık olmadığımız bir ortam yaşıyoruz. Sayılarını bilmediğimiz ama hiç de az olmadıklarını gördüğümüz bir grup terörist kentlerde kazdıkları hendeklerin ve tünellerin içinde güvenlik kuvvetleriyle kıyasıya çatışıyor. İç çatışma yaşayan başka ülkelerde hayretle tanık olduğumuz sokak çatışmaları ne yazık ki şimdi bizim başımıza geldi. Her gün birçok aslan gibi yiğidimizi şehit verirken, yaşları henüz 20’lerde olan yüzlerce terörist de bu çatışmalarda ölüyor. Cumhurbaşkanı Güney ve Latin Amerika gezisinde yaptığı bir konuşmada “Neden çok sayıda şehit verildiğinin” sorulması üzerine terörle mücadelenin çok zor olduğunu ve Türkiye’de huzur sağlanması için kayıpların da verilmesinin normal olduğunu söyledi. O konuşmayı izlerken cumhurbaşkanının yüz iadesine dikkat etmeye çalıştım. Elbette üzüntülüydü ancak “fedakârca kayıplardan.” “Esas olan huzurun sağlanmasıdır.” Evet elbette yapılan bir terörle mücadeledir ve bunun bir bedeli de olacaktır.

***

Soru şu; böyle bir fedakârlık için kayıp verilebilir. Ama kimi feda edersek gerçekten huzura ereceğiz?

Bunu düşünürken aklıma Swordfish- Köpekbalığı filmi geldi. Ne tesadüftür ki, tam 11 Eylül faciasından hemen önce vizyona giren film, sanki 11 Eylül’ü anlatıyordu. New York’ta büyük bir terör eylemi yapılıyor. Filmin sonlarına doğru anlıyoruz ki terör eylemini gerçekleştirenler aslında Amerikan devletin ajanlar. Aldıkları istihbaratlar sonucu yaklaşan terör tehdidini önceden yok edebilmek için sahte bir terör eylemi düzenlemişler. Böylelikle Amerikan halkı teröre karşı daha duyarlı olacak devlet de terörle mücadele için daha fazla kaynak ayıracak. Filmin bir sahnesi beni çok çarpmıştı. Devlet ajanı olan teröristlerin şefi, bunu önlemeye çalışan ajana “Bu ülkenin huzuru ve refahı için gerektiğinde kayıplar da verilir. Bu bir kişi de olabilir, 10 kişi de, ama 100 bin kişi gerekiyorsa 350 milyon için bu bile kabul edilebilir fedakârlıktır” diyor. Diğer ajan “Haklı olabilirsin” diyor ve ekliyor; “Tamam fedakârlık yapalım. 100 bine gerek yok. Diyelim ki sadece bir kişinin feda edilmesi ülkeye huzur getirecek. O bir kişi kim olacak? Örneğin sen kendi kızını feda eder misin?”

***

Haziran seçimlerinden sonra “patlatılan” terör bütün şiddetiyle sürüyor. Günlerdir Güneydoğu’daki Sokak çatışmaları bitmedi. Her gün gelen şehit haberleriyle Türkiye’nin yüreği yanıyor. Ancak gözlediğim kadarıyla ne kadar üzücü olursa olsun şehit haberleri konusuna toplumda duyarlılık fazla değil. Herkes üzüldüğünü söylüyor. O kadar. Bir kanıksanma var. Sanki terörde verilen şehitler rutin olaylarmış gibi algılanıyor. Bunun yansımasını medyadan anlıyoruz. Terörün “patlatıldığı” dönemde her şehit haberi manşetlere çıkardı. Oysa bir de şimdi bakın. Örneğin dünkü gazetelerde Sur’da şehit olan bir teğmen ve astsubayın haberleri en fazla iki sütun yer bulmuştu kendine.

***

Gazetelere bakarken 12 Eylül öncesi günler geldi aklıma. O zaman da ilk ölümler başladığında gazeteler manşetten verirdi. Sonra o kadar çok ölüm olmaya başladı ki herkes kanıksadı. Hiç unutmuyorum 11 eylül günü 12 eylül tarihli gazeteyi hazırlıyorduk. 11 eylülde yurdun çeşitli yerlerinde çıkan olaylarda 33 kişi ölmüştü. Bütün ölüm haberleri gazeteye sadece tek sütun olarak “Dünkü olaylarda 33 kişi öldü” başlığı ile girmişti.

***

Ülkenin doğusunda devam eden terör olaylarına bir de devlet içine sızmış ve kadrolaşmış FETÖ örgütü var. FETÖ ile mücadelede önemli kurumlardan Vakıflar Genel Müdürlüğü'dür. Halen Vakıflar bünyesindeki bürokrasinin önemli bir kısmı FETÖ bünyesindendir. Nitekim geçen hafta Vakıflar'ın önemli ve aktif bürokratlarından biri olan Kenan İba FETÖ kapsamında tutuklandı. Vakıfların bazı arazilerinin FETÖ bürokrasisi tarafından FETÖ şirketlerine peşkeş çekildiği noktasında soruşturmalar devam ediyor. FETÖ şirketleri vakıf arsalarına örgütsel amaçlarla resmen çökmüşler. İşte şimdi üç büyük şehrimiz başta olmak üzere tüm şehirlerde Emniyet ve yargı güçlerimiz bu örgütsel yolsuzlukların üzerine gidiyor. FETÖ şirketleri genelde arazinin değerinin yüzde 10'una mülklere çökmüş. Bu bir nevi FETÖ tarifesi.

***

Kanuni'nin "devrimde Bâki gibi bir şair yetiştiği için iftihar ediyorum" dediği şairin cenaze töreni... Şeyhülislam Sunullah Efendi cenaze namazını kıldırmak üzere şairin musalladaki tabutu başındadır ve Baki'nin şu mısralarını seslendirir:

MUĞLA'DA HELİKOPTER KAZASINDA AYDINLI DOKTOR YAŞAMINI YİTİRDİ MUĞLA'DA HELİKOPTER KAZASINDA AYDINLI DOKTOR YAŞAMINI YİTİRDİ

"Kadrini seng-i musallâda bilip ey Bâkî

Durup el bağlayalar karşına yârân saf saf."

Divan şiirinde devrin en ünlü markasının dahi kadrini ancak ölünce bilen, tuhaf tutumumuz bugün için de geçerli... Öldükten sonra badem gözlü olmak gibi bir şey bu...

Tarihin örneklerinden günümüze gelelim; kendi değerlerini ancak kaybedince anlayabilme gafletinden kurtulmamız gerekiyor.

***

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Kazakistan'dan dönüş yolunda gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Başbakan, Terörle Mücadele Eylem Planı ile ilgili ilk tepkilerin olumlu olduğunu belirterek, “Bu bir sürecin sonucu. Çayın demlenmesi gibi” dedi. Başbakan, Güneydoğu başta olmak üzere ilçe belediyelerine hizmet götürmeyen büyükşehirlerle ilgili özel önlem alınacağını açıkladı. Buna göre, hizmet Ankara tarafından yapılacak, parası belediyenin ödeneğinden kesilecek. Başbakan Davutoğlu’nun bu açıklamasının Muğla’ya yansımalarını da bir sonraki yazımda sizlerle paylaşacağım.

Editör: Gazete Muğla