LOBİNİZ OLMAYINCA ZENGİNLİĞİNİZ VÜCUT BULMUYOR

İlimizin yer altı ve yer üstü zengini bir coğrafyada olmasına rağmen, gerek tanıtımda, gerekse bu zenginliklerin yeterince değerlendirilmemesi anlamında eleştirel yaklaşımlara her dönemde şahit oluruz.

Boşuna da değil.

Özellikle bu zenginliklerin birleşeceği çeşitli kategorilerde bile olsa ilimizle en bağlantılı sektör olan turizm anlayışı konusunda henüz çok ta somut adımlar attığımız söylenemez.

Birçok ilin yerine getirdiği çeşitli turizm olgularını, gerek coğrafik olarak, gerek altyapısal ve gerekse ekonomik olarak verimli halde olmamıza rağmen yerine getirebilmiş sayılmayız.

Her ne kadar projesel çalışmaların ana başlığını turizmin çeşitlendirilmesi diye başlayan sabit anlayış başı çekiyor olsa da.

Hep düşünürüm.

Bu kadar hammadde var ve ilimizin ülkemize yön verir nitelikteki kazanımları hayata neden geçiremiyoruz diye.

Bu yerine getiremeyişimizin ana etkenlerinden başında siyasi kısır çekişmeler olduğunu düşünmekten de edemiyoruz.

En azından örnek gösterebiliriz diye düşünüyorum.

Oysaki lobisel olarak konu Muğla olduğunda siyasi dinamiklerin ya da sivil dinamiklerin de konsensüs içerisinde olması gerektiği bir gerçek.

Bu örneği yine bir örnekle pekiştirelim.

Yani lobisel konsensüse.

Daha dün gibi hatırlıyoruz.

Yeni yapılması daha planlanma aşamasında olan bir eğitim-araştırma hastanesinin yeri konusunda bile bir uzlaşı sağlanamamış olması bu tezimize en doğru örnek diyebiliriz.

Şöyle bir hatırlamak gerekirse, konuyla göbek bağı olan kuruluşların her birinden ayrı ses çıkmıştı.

O dönemin en yapıcı hamlesi, yine dönemin Dr. Osman Gürün başkanlığındaki Muğla Belediyesi’nden gelmişti.

Söz konusu hastanenin neredeyse kent merkezinde inşa edilmesi hususunda gerekli meclis kararlarını almış, şartları kamu yararına dönüştürmeye yönelik tüm girişimlerde bulunulmuştu belediye tarafından.

Ama sonuç nafile olmuş ve yeni hastanenin yeri akıbeti, Sağlık Bakanlığı’nın gösterdiği yere, yani bugünkü yerine yapımıyla son bulmuştu.

Bütün bu yaşananlar ışığında gördüğümüz o ki, Muğla lobisi diye bir olgu geliştirilememiş ve tüm söylemler ve düşünülenler kadük kalmıştır.

Oysaki lobi demek güç oluşturmanın adımı olmuştur hep.

***

Bu sözünü ettiğimin elbette ki, zenginliklerimizin değerlendirilmesi, tanıtımı ve kazanımına yönelik bir örnek değil.

Örneğim konsensüs sağlamanın ve lobinin etkisi.

Ama hepsi birbiriyle ilintili.

***

Burada ifade ettiğimiz bir başka konu ise, turizmin çeşitlendirilmesine bağladığımız zenginliklerimiz konusu.

Bugün gelinen noktada, kabul edelim, etmeyelim, deniz, kum, güneş olgusu hala geçerliliğini korumaktadır.

Yaz sezonunda yakalanmış 3 milyon oranı, başarılı olmuşluğu desteklemeye devam etmektedir.

Elbette ki bu yöndeki projeler değerli ama o değeri önemli hale getirdiğimizi tam anlamıyla söylemek mümkün görünmüyor.

Zenginliklerimizi dillere pelesenk etmekle günleri geçiriyoruz.

Geçmişte öyküsü olan yerleri turizme kazandırmak adı altında restore ederek, bu amaca hizmet etmiş olmuyoruz.

İçini doldurduğumuz gün amaca hizmet etmiş olmalıyız.

Bu dert topyekun bir dert olarak görüldüğü gün, bütün bu elzem görünenler başarıya dönüşmüş olacaktır.

Toplumun tüm katmanlarının kendi içinde uzlaşı sağlayacağı ve bu katmanların Ankara siyasetini tetiklemeye ve zorlamaya başladığı günlerde vücut bulacak bir konuya dönüşmesiyle hatta.

Yoksa herkesin kendi tribününe oynamasıyla değil.

***

Bu arada zenginliklerimiz bu saydığım yer altı ve yer üstü zenginliklerimizle sınırlı değil.

Araç sayısında da maşallahımız varmış.

TÜİK verileri, 2018 yılı Kasım ayında toplam araç sayısı 493 bin 089 iken, 2019 yılı Kasım ayında bir önceki yılın aynı ayına göre % 2,7 oranında bir artış göstererek 506 bin 552’ye ulaştığını bizlerle paylaştı.

Bu kadar araç ta parayla alınıyor.

Allah daha çok versin.

Her yönden zengin bir il de yaşamak paha biçilemez.

Tekrar edelim; lobiniz olmayınca zenginliğiniz vücut bulmuyor.