Modernleşme, insanlığa önceki dönemlere nazaran daha yaşanabilir bir dünya vadetmiş, gündelik hayata ilişkin sunduğu imkanlarla da iddialarını güçlendirmiştir. Ancak daha 1930’lu yıllarda Frankfurt Okulu düşünürlerince önemli eleştirilere muhatap olmuştur. II. Dünya Savaşı’na giden süreç bu eleştirileri bir nevi haklı çıkarmış, dünyanın geleceği açısından önemli riskler gündeme gelmiştir. Bilim ve teknolojide gerçekleşen gelişmeler bir yandan hayatımızı kolaylaştırırken diğer yandan da çevre kirliliği, doğal kaynakların tüketilmesi sonucu çeşitli riskler ortaya çıkmıştır.
Alman sosyolog Ulrich Beck’in geliştirdiği “Risk Toplumu” kavramı günümüz toplumlarının karşı karşıya kaldığı durumu betimlemektedir. Beck’e göre modernleşmenin son evresinde üretim alanlarında yaşanan aşırı büyüme beraberinde daha önce eşi benzeri görülmemiş tehditler ve tehlikeler doğurmuştur. Bu gelişmeler doğal çevreyi yok ederek dünyanın geleceğini kuşatmaktadır. Bu tehdit ve tehlikeler insan ürünüdür ve siyasetin, teknolojinin, ahlakın, kültürel çalışmaların vb. bir sonucudur. Ekolojik felaketler, iklimlerin değişmesi, radyoaktif kalıntılar, salgın hastalıklar, kimyasal, biyolojik silahlar, yapay gıdalar vs. gündelik hayatı ve geleceği tehdit eden bu tehlikeler, günümüzün riskleri olarak öne çıkmaktadır. Beck’e göre bu risklerin etkisinde kalan günümüz toplumlarını risk toplumu olarak betimleyebiliriz.
Söz konusu riskler, küreselleşmenin etkisiyle hızla tüm dünyayı kısa zamanda etkileme potansiyeline sahiptir. Zengin, fakir ayrımı yapmaksızın tüm sınıfları etkileme olasılığını da barındırmaktadır. Ancak üretim güçlerine sahip olan ve bir nevi ortaya çıkan, çıkacak riskleri de üreten toplumlar, iktidarlar, şirketler bu durumu kâra da dönüştürebilirler. Bu açıdan bakıldığında risk anlam ve boyut değiştirmektedir.
İçinde bulunduğumuz çağın daha başında yaşanan 11 Eylül 2001 olayı ve sonrasında yaşanan gelişmeler dikkate alındığında risk toplumu kavramı daha anlamlı ve anlaşılır boyut kazanmaktadır. İnternet, cep telefonu, sosyal medya, dijital para gibi pek çok aracın hızla hayatımıza girmesi, belirsizliklerin artmasına, otoritelerin çöküşüne, artan güvensizliğe yol açmıştır. Aslında sadece 2020 yılında değil, 1990’lı yıllardan itibaren adım adım bu süreci yaşıyoruz. Son bir yılda yaşananlar belki de yeni bir eşik olduğundan pek çok olumsuzluğu içinde barındırdı. Önümüzdeki günlere ve yıllara bu açıdan bakmak risklere karşı duyarlı olmamızı ve önlem almamızı sağlayabilir.
Yılın ilk günleri, günün ilk saatleri yeni umutlara gebedir. Özellikle de bu yılın ilk günleri iyimser beklenti eşiğimizi yükselterek, tüm olumsuzlukları 2020 yükleyip, yeni bir sayfa açmaya hazırlanırken pazartesi itibariyle ki yılın ilk mesai günü oluşan gündem hayal kırıklığı yarattı. Bir türlü içinden çıkamadığımız darbe söylemleri yine birkaç koldan kendini hissettirdi. Toplumsal şiddet, kadına yönelik şiddet, sosyal medya provokasyonları, aşı tartışmaları vb. bildik haberler hemen yerini aldı. Yılın son günlerinde yeni boyutlar kazanan Pınar Gültekin davası ulusal gündemin ilk sıralarına taşındı. Yerel, ulusal, uluslararası mesafeler her geçen gün kısalıyor, yeni bilgiler hızla akıyor, gündem sık sık değişiyor. Kısacası, süreç devam ediyor, yeni risklere hazırlıklı olalım….