Oturup düşünürken, yürürken ya da etrafa bakarken ilham alırız yazımıza konu olacak olanlara.
Yine bu dürtüler ışığında Kaymakamlığın yeni hizmet binasına taşınması nedeniyle boşalttığı eski binaya takıldı önce gözüm, sonra kafam.
“Acaba bu bina kentte kira vermek için çırpınıp duran aktif sivil toplum kuruluşlarının kullanımına verilemez mi” diye?
Gerçi bizim bu düşüncelerimiz hayalden öteye gidemiyor, sadece düşüncede kalıyor.
Malum Muğla.
STK’lar kimin umurunda.
Sadece STK’lar mı, yüksek rayiçlerle kira ödeyen vatandaşlar, çocuğuna ev alamayan ailelerin de kimsenin umurunda olmadığı gibi.
Köşeler tutulmuş.
Uygun bir yer olsa, oraya hop belediyeler ya da kamu kurumları damlıyor.
Şansımızı denemek istedik düşünce bazında ütopik de olsa.
“Bakalım bu ütopyayı hangi mülki amir, siyasetçi ya da yerel yönetici sonlandırıp, tarihe geçmeyi başaracak” diye iç geçirmedim de değil.
Şansımızı denedik, araştırdık, talep ettik, sorduk, soruşturduk.
Sonuç şu ana kadar olduğu gibi yine hüsran.
Yani şu ana kadar derken yer aynı yer olmasa bile akıbeti aynı.
Gerekçe ise, binanın depreme dayanıklı olmadığı.
Depreme dayanıklı olmayan binada, Kızılay ve Yeşilay şubeleri konuşlanmış durumda.
Yarı resmi kuruluş statüsünde olmaları engelleri aşıyor gibi olsa da deprem yarı resmi kuruluş torpili geçer mi onu bilemem.
Yarı resmi kuruluş olmalarının yanında tamamen siyasi birer kuruluş oldukları gerçeğini de göz ardı etmemek gerek.
Genç habercilik dönemlerimi hatırlarım da bu adı geçen kuruluşlarda Şaban Cengiz, Şadi Eke ve Muhittin Turgut gibi isimlerle birlikte çalışmıştık.
Bu kişilerin isimleri bu görevleri yerine getirirken hiç siyasetle anılmadı ve bu kurumları herhangi bir ikbal doğrultusunda basamak da yapmadı.
Ya da babayken oğullarına da devretmeyi düşünmediler.
Maalesef siyasetin her alana sirayet etmesiyle birlikte bu odağında insan olan yardım ve kötü alışkanlıklarla mücadele kolunda hizmet vermesi beklenen kuruluşlar da siyasileşti.
Hem de günümüzde hala daha siyasetle iştigal olan isimleri de başa getirmek suretiyle.
Söz konusu kuruluşların görev tanımları ve işlerlikleri aynı görünse de, siyasetin yörüngesinde olmadıklarını bana kimse inandıramaz.
Keşke o ilkokul çağlarımızda seçilmek için yarıştığımız Kızılay ve Yeşilay kollarındaki bize anlatılan kuruluşları hala aynı şekilde tanımlayabilmiş olsak.
Hal böyle olunca da, her taşınmazın kullanımında depreme dayanıksız raporu da olsa bu kuruluşlar öncelikli.
Diğer STK’lar için bir şey düşünmeye gerek yok. Ne yaparlarsa yapsınlar, isterlerse kapılarına kilit vursunlar kimin umurunda.
Düşünsenize siyasetin öbeğinde olmayan ya da tüm siyasi oluşumlara eşit mesafede duran bir sivil toplum kuruluşunun derdi, siyasetin güdümü altındaki makamların neden umurunda olsun ki?
Ne tür bir siyasi faydaları olacak bu mekanizmalara?
Artık beni hiçbir şey şaşırtmıyor kaldı ki eski Kaymakamlık binası şaşırtsın.
Bu şehir, eskisinin çürük raporuna sahip olmasından dolayı yenisine ihtiyaç duyduğu yeni hastanesine kavuştuktan hemen sonra, o çürük raporlu eski Devlet Hastanesini bugün Menteşe Devlet Hastanesi diye kullanıma açtı.
Kısacası Menteşe Devlet Hastanesi de siyasi malzeme edildi.
O da çürük, bu da çürük.
Birinde hasta kabulü yapılıyor, diğerini Kızılay ve Yeşilay zapt etmiş.
Bu konulardan kimse kapak kaldırmıyor.
Bir bu çifte standardı, bir de bu yönde hayale yatan kim varsa, verecekleri çabanın beyhude olduğunu hatırlatmak istedim.
Malum burası Muğla.
Köşeleri tutanların yönettiği şehir.
Sonuç olarak, gerek işimizde, gerekse sivil toplum kuruluşu yöneticiliğimizde, her türlü siyasi oluşuma mesafeli durmaya devam edeceğiz.
Varsın her yer sizin olsun.