HER KAPIYI AÇAN ANAHTAR

Bol köpüklü kahvem ve gazetecilerin gündem yorumlarıyla birlikte sabah rutinim başlıyor… Yine aynı konu, bugün de konuşulmaya devam ediliyor… ‘’Güzellik yarışması’’, ‘’Güzellik’’ tartışması… Kime göre? Neye göre? Yapılan yargılamalar, hakaretler……

Bu durum insanoğlu dünyaya geldiğinde başlamış ve hiç bitmeyecek gibi.. Kabil de Habil’i bu nedenle öldürmemiş miydi? Kendi karısını güzel bulmayan Kabil, kardeşi Habil’i karısı daha güzel diye çok kıskanmış ve en sonunda da Habil’i öldürerek dünyadaki ilk cinayeti işlemişti….

Yüzyıllar önce Truva’lı Paris Sparta’nın kraliçesi Helen’e çok güzel olduğu için aşık olup, onu kaçırınca, iki devlet savaşa girmiş, binlerce insan ölmüştü.. Birinci Dünya savaşından sonra Belçika’nın sömürgesi olan Orta Afrika ülkesi Ruanda’da, sömürge güçleri amaçlarına daha kolay ulaşmak için, halkı güzel ve çirkin olarak iki gruba ayırmış, bu durum daha sonra çirkin olarak kabul edilen Hutu’ların güzel ilan edilen Tutsi’lere saldırmasıyla büyük bir katliama dönüşmüş, yüz binlerce insan katledilmişti…

Şahane bir fizik ile dünyaya gelmek, insanın kendi yapabileceği bir şey midir? Kaç kişi bugünkü haliyle doğmak isterdi acaba? Değiştirmek mümkün mü?

Her şeyin sahibi, yaratıcısı Allah’tır diyoruz ve öyle inanıyoruz.. O halde insanların fiziğini eleştirmek, onlara hakaret etmek, yaratana, Allah’a hakaret etmek değil midir? Bu ne cüret? Nasıl bir hadsizlik? ‘’ Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek ‘’ gerekmiyor mu?

En acısı da binlerce yıldır insanoğlunun bu durumu değiştirmemesi, belki de değiştirmek istememesi.. Zira insanın güzel fiziği para demek, ticaret demek aynı zamanda … Araba mı satılacak? Güzel olanlar devreye girip reklamını yapıyor, şampuandan peçeteye, kartonpiyerden soba borusuna, traktörden trapez vidaya kadar her şeyin reklamını bu güzel dedikleri insanlara yaptırıyorlar. Böylece daha çok satış yapılıyor, daha fazla para kazanılıyormuş….

Yıllardan beri bu algı hiç değişmedi, bizim köyde bir kız istemeye gidilecek olsa ilk soru hemen ‘’güzel mi?’’ olurdu.. Ya da bir kızın evlenilecek nitelikte olduğunu anlatmanın ilk cümlesi ‘’çok güzel’’ olarak başlardı... Peki ya huyu suyu? Eğitimi? Bunların önemi yok…..

Ahh o ‘’Güzellik’’ dedikleri, her yerde her kapıyı açan anahtardır… Sınıfta hocasının torpillisidir, bankada, kamuda mutlaka sözü dinlenir, onun işini yapmak için birileri seferber olur, fatura ödeme sırasında bile bir bakmışsınız ki birisi ona yerini vermiş, en ön sıraya almıştır… Girdiği her yerde bakışlar ona çevrilir, etrafı işgüzarlarla dolar… Metroda, Otobüste oturacak yer bulur hemen, ekmek alacak olsa fırının en tazesi ona ayrılmıştır…

‘’Güzele ne yakışmaz’’, ‘’Güzele bakmak sevaptır’’, ‘’Güzel yüz kilitli kapıyı açar’’ gibi atasözlerinin kahramanıdır….. Bütün şiirler ona yazılır, bütün şarkılar ona söylenir… Filmlerin ana karakteri odur ve herkes ona aşıktır, o mutlu olsun diye çabalarlar…

Hayat ‘’Güzele’’ güzeldir… Güzel doğduğu hayatı hep öyle devam eder, diğerlerine göre daha kolay iş bulur, mankenlik, oyunculuk şansı doğuştan vardır zaten… Başkaları istediği kadar yetenekli olsun başrol hep onundur… YouTube girer, en fazla abone onun olur.. Ömrünü işine adamış, ülkesini kendine dert edinmiş kıymetli gazeteciler onun yarısının yarısı aboneyi bulamazken, O evde patates soyar, ilk iki günde yüz bin izlenir…. Diğer YouTuberlar dünyayı gezmiş, çok donanımlı içerik üretmişler, on beş dakikalık video için on beş gün uğraşmışlar, emek vermişler, para harcamışlar önemli değil.. Güzelin patates soyması, her gün aynı kahvaltıyı kurup kurup izletmesi yüz binleri geçer, ‘’Güzel ‘’ ya ondan… Oturduğu yerde para kazanır, şöhret olur… Beyaz atlı prensi bile gelip bulur onu, patates soymaya devam ederken…

Yıllar önce üniversite dördüncü sınıf bir öğrencim, bana şunu söylemişti; ‘’ Buraya geldiğimden beri hal ve hareketlerime hep dikkat ettim, her zaman dürüst ve düzgün yaşadım, kimseyle problemim olmadı ama beğendiğim ve evlenme hayali kurduğum kişi dört yıldır beni hiç görmedi, gitti sınıfın en şımarık güzeline evlenme teklif etti, şimdi de onun oyuncağı gibi dolaşıyor, oysaki ben onu başımın tacı yapacaktım…’’

‘’Güzellik’’ bir çok olumsuzluğu da örter; mesela güzelin şımarıklığı, patavatsızlığı pek önemsenmez hatta yakıştırılır bile çoğu zaman, doğru söylemiş yanlış söylemiş çok önemli değildir… Kibri, bencilliği, başkalarını hor görmesi sorun olmaz. Kameraların önünde, halkını aşağılasa, töresine, örfine adetine saldırsa bile onun kılıfı hep ‘’Güzelliği’’ dir....

Kaç bin yıldır bu dünyadayız öğrenemedik gitti şu ‘’ insan onuruna’’ yakışan hayatı yaşamayı…. ‘’İnsan insanın kurdu’’ olmaya devam ediyor hep… Sömüren de insan, sömürülen de insan… Her yeni doğan bu kaosa açıyor gözünü… Değişen hiçbir şey yok…

Bir zamanlar annelerinin bakmaya doyamadıkları yavrularının kalplerini kırmaya, çirkin demeye, onları incitmeye hiç kimsenin hakkı da haddi de yoktur, olmamalıdır… Bu cesareti kendinde bulanlar önce aynaya bakmalıdır….