GİZLİLİK KARARI OLMAYAN DAVADA SORGULANIR YASAK

Muğla’nın Menteşe ilçesinde katledilen Pınar Gültekin’in katil zanlısı Metin Cemal Avcı’nın yargılandığı dava kapsamında, olayın gerçekleştiği Karabağlar mevkiindeki bağ evinde bugün keşif yapıldı.

Muğla 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmada, olay yeri keşfinin 22 Aralık tarihinde yapılacağı açıklanmıştı.

Basın mensupları keşfin yapılacağı tarihte olay yerindeki yerlerini almış fakat ilginç bir gelişme yaşanarak, katil zanlısının tutuklu bulunduğu Afyon Cezaevi’nden çıkış işlemlerinin yapılamadığı için olay yerine getirilmediği bilgisi verildi.

Dolayısıyla söz konusu keşif, 23 Aralık Çarşamba günü gerçekleştirildi.

Ülke geneline uzun süre gündemde kalmış bir konu olan bu cinayet, kamuoyunda da geniş yer buldu.

Hatta öyle bir yer buldu ki, yer yer basın mensuplarının bilgi vermesine bile gerek kalmadı.

Maşallah memlekette ama doğru ama yanlış her türlü senaryo yazılıp, çizildi.

İnsanın, yorum yapanlara, “Her şeyden bu kadar bilgi sahibisiniz madem, neden olayın yaşanmasına engel olmadınız?” diye sorası geliyor.

Bu işin başka bir boyutu.

Neyse gelelim keşif gününe. Bir başka deyişle olay yeri canlandırma uygulamasına.

Keşfin yapılacağı Karabağlar mevkiindeki bağ evinin bulunduğu alanda çok sayıda basın mensubu konuşlanmıştı. Bu manzara beklenen bir manzaraydı.

Yaygın ve yerel basın mensupları keşfin yapılacağı saatten önce yerlerini almışlardı ancak emniyet güçlerinin kendilerine yönelik güvenlik önlemiyle karşılaştılar.

Emniyet güçlerinin görevi kapsamındaki güvenlik önlemi ve tutumunu daha çok basına karşı uygulaması anlaşılabilir bir durum değil.

Oysaki söz konusu olay, yinelemek gerekirse kamuya mal olmuş bir olay ve davaydı.

Emniyet güçleri, görülen ilk duruşmadan tutun da öncesi sonrası neredeyse tüm detayları ağızdan ağıza dolaşan ve gazete ve televizyonlardan halka ulaşmış bir davayla ilgili anlamsız bir yasak uygulamaya kalkıştı.

Kime mi? Görevi sadece kamuoyunu doğru bilgilendirmek için soğukta bekleyen basın mensuplarına.

Emniyet güçleri, basın mensuplarına mahkeme başkanının kesin talimatı olduğunu ifade ederek, görüntü almalarına izin vermedi. Görüntü alanlara ise, adli işlem başlatılacağını duyurdu.

Bunlar tuhaf gelişmeler.

Davanın görüldüğü ilk duruşmada, katil zanlısının ifadeleri sosyal medya mecralarından olan Twitter’da ardı ardına tweet olarak yer almıştı.

Düşünebiliyor musunuz, güvenlik önleminin en fazla uygulanması gereken duruşma salonundan atılan tweet’ler havalarda uçuşurken, olay yerinde görüntü alması en doğal olan basın mensuplarına önlem alınıyor.

Her şeyden önce olayla ilgili bir gizlilik kararı da yok.

Cinayete kurban giden maktulün avukatı, basına açıklama yaparken, yasak yok ama görevini yapan basına yasak var.

Kaldı ki böyle bir yasak, bahse konu olan olay yerinde polisler tarafından basın mensuplarına tebliğ edilmek yerine, basın organlarına yazılı birer tebliğle ulaştırılabilirdi. Ama ulaştırılmadı.

Bunun usule uygun olup olmadığını hukukçular daha iyi bilecektir.

Meslek yaşamımın mihenk yıllarını polis-adliye muhabirliğiyle tamamlamış biri olarak, böylesine aleni davalarla ilgili basına yasak konulması anlaşılabilir bir durum değil.

Biz gazetemiz olarak keşiften kendi objektifimizden olanı değil de, abone olduğumuz Anadolu Ajansı’nın objektifinden görüntülenen fotoğrafı yayınlayarak, gözlemlerimizi haberleştirdik.

Cinayetin yaşandığı günün ardından olayda kullanılan varil ve olay yeri fotoğrafları ile maktul ve zanlının fotoğraflarının boy boy yayınlandığı, bunun yanında zanlının olay günü görüntülerinin basına servis edildiği bir ortamda, keşiften fotoğraf yayınlanmaması ya da bu konunun esneklik payından bile uzak tutulmasını tuhaf buldum doğrusu. 

İnsan unsuru dışında çekilmiş bağ evi fotoğrafları gazetelerin sayfalarında defaten yayınlanmışken hem de…

Yani bütün bu sözünü ettiklerim gün yüzü gibi ortadayken, gizlilik kararı olmayan bir davada getirilmiş olmak için getirilen yasağın gerekliliği sorgulanasıdır.