Sevgili okuyucularımız merhaba
Sağlıklı ve mutlu bir hafta geçirmenizi dileyerek, ‘’10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’’ vesilesiyle tüm gazetecilerin bu anlamlı gününü kutluyorum…
Çocukluğumda beni en çok mutlu eden olaylardan biri de evimize misafir gelmesiydi. Özellikle yatılı gelen misafirlere bayılırdım. Böylece hep kapalı olan misafir odası açılır, kalabalık sofralar kurulurdu. Geç saatlere kadar süren sohbetleri dinlemekten, ara sıra söze karışmaktan çok keyif alırdım….
‘’Misafir bereketiyle gelir’’ derler, onların sayesinde evimizin neşesi, soframızın çeşidi bol olurdu. Beraberlerinde çocukları da gelmişse değmeyin keyfimize, oyunların biri biter diğeri başlardı, zaman nasıl geçerdi anlamazdık bile…
Yaylada olduğumuz günlerde ise Tanrı Misafirlerimiz gelirdi. Kaymak toplayan bu neneler hava karardığında onları kim davet ederse geceyi o evde geçirirlerdi. Babaannemin sürekli gelen Tanrı misafirleri olurdu… Özellikle her sene bir kaç kez gelen bir Ballı Nenemiz vardı ki gerçekten ismi ile müsemmaydı.. Yemekten sonra bulaşıkları hiç kimseye bırakmaz mutlaka o yıkardı.. Dilinden dualar dökülür, nazikçe konuşup kimseyi kırmazdı… Sürekli tesbih çeken, çarşafını sadece yatarken çıkaran Ballı neneyi hepimiz çok severdik.. Küçük yaşta olmama rağmen nurlu yüzünü ve pamuk ellerini hala çok net hatırlıyorum…
Misafirlerimiz giderken kapıdan uğurlanmaz, tüm ev halkı onlarla beraber mutlaka dışarıya kadar çıkar, gidecekleri yer uzak ise yolluklar hazırlanırdı. Babaannem Tanrı misafirlerine başörtüsü, havlu gibi hediyeler verir, tekrar gelmeleri için ısrar ederdi..
Atalarımızdan bizlere miras, en önemli geleneklerimizden biri olan misafirperverlik, genç kızların çeyizlerinde misafirler için hazırlanan havludan çarşafa, evlerimizdeki misafir odalarından, köy odalarına, hanlara, kervansaraylara kadar kültürümüzün en kıymetli nişaneleri olmuştur.
Tarihten beri, beyler toylarda, sultanlar saraylarında , paşalar konaklarında büyük ve çeşidi bol sofralar kurdurarak misafirlerini baş köşede ağırlamışlar, böylece itibar ve saygınlıklarını da artırmışlardır..
Dede Korkut ‘’Oğul babadan görmeyince sofra kurmaz’’ sözüyle misafirperverlik ve cömertliğin önemini vurgulamış, misafir gitmeyen evleri kara ev olarak nitelendirmiş, misafirini iyi ağırlayan kadınları ise bol bol övmüştür. Yusuf Has Hacib’in, ‘’Kutadgu Bilig’’ adlı eserinde kalabalık içinde yalnız bir kimse görüldüğünde onun sıkıntıda olabileceği söylenip, bu kişinin mutlaka yedirilip, içirilmesi iyi misafir edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Selçuklu Sultanları, kurdurdukları ziyafet sofralarıyla misafirlerini çok iyi ağırlamışlardır. Ancak onları dünyada eşsiz yapan inşa ettirdikleri muhteşem kervansaraylarıdır. Bunlara gelen ticaret kervanları, Türk Misafirperverlik geleneğinin bir gereği olarak karşılanmışlar, hiç bir karşılık beklenmeden her türlü ihtiyaçları giderilmiştir. Kervansaraylarda hastalar tedavi edilir, misafirlerin temizlik gibi, hayvanlarının bakımları gibi ihtiyaçları karşılanır, hiç kimse bir diğerinden ayırt edilmez, herkes eşit olarak görülür, muhtaç olanlara ayakkabı gibi malzemeler temin edilirdi. Hemen hemen hepsinde bir ibadethane bulunurdu. Hayvanlar için bir nalbant, yolcuların sıkılmaması için satranç odası olan kervansaraylar dahi vardı.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde, İstanbul seyahati yapan H. Delamarre ‘’ İstanbul civarındaki gezintilerimde ben hep bu milletin lütufkarlığına ve misafirperverlik aşkına şahit oldum. Rast geldiğim hangi Türk’e yol sorsam, hemen bana rehberlikte bulunuyor, yiyecek ve içecek şeyler hususunda elinden geleni saklamıyordu. Onların bütün davranışlarında mükemmel bir insâniyet ve kibarlık göze çarpıyordu’’ diyerek, hayranlığını belirtmiştir.
Yüzyıllardır, kültürümüzde misafirlerimiz ‘’Baş Tacımız ‘’olarak görülmüştür, onların gelmeleriyle beraber sofralarımızın bereketi, evlerimizin neşesi artmıştır… Misafirlerimize gösterdiğimiz hürmet, milletimizin diğer milletler tarafından bilinen ve takdir edilen en önemli özelliklerinden biridir…