Filistin'deki Müslüman-Yahudi Savaşları:
1) Filistin topraklarında yaşanan savaşlar ne Hamas-İsrail savaşı ne İsrail-Filistinli savaşı ne de İsrail-Araplar savaşıdır! Filistin topraklarında yaşanan savaşlar, satanizm tuzağına düşmüş Siyonistlerin tezgahlamasıyla ortaya çıkan Müslüman-Yahudi savaşlarıdır! Bu savaşları Hamas-İsrail savaşına indirgeyerek İslâm dünyasını uyutmaya ve insanlığı ise terör yalanıyla aldatmaya çalışanlara asla itibar edilmemelidir, tıpkı Siyonizm karşıtı milyonlarca diğer Yahudilerin itibar etmeyip karşı tavır aldıkları gibi! 2) Bilindiği üzere Filistinlilerin topraklarından bir kısmını "sadece bireysel kullanım hakkı" için satın alıp, sonrasında yaygın TERÖR faaliyetleriyle Filistinlilere hayatı zindan eden Siyonist çeteler, emperyalist Batılı ülkelerin de desteğiyle, Filistinlilere ait Filistin ülkesinin tamamına yakınını gasp etmişlerdiiii..! 3) Siyonistlerin saplantılı ideolojileri nedeniyle 107 yıldan buyana terör saldırılarına uğrayan Filistinli Müslümanlar, nihayet kurulan son kumpasla, 7 Ekim 2023 gününden itibaren toptan imhaya ve Filistin topraklarından tümden sürgün edilmeye mahkum edilmektedirler! Hâlihazırda Filistin'de, insanlık tarihinde nadiren rastlanan bir vahşet ve imha yaşanıyor olmasına rağmen, İslâm dünyasının "BİRLEŞİK" net bir tavır alamıyor olması tüm Müslümanlar için "KARA LEKE" olarak tarih sayfalarındaki yerini alacaktır! 4) Filistin topraklarındaki Yahudi-Müslüman savaşlarını tarihsel olarak şu şekilde sınıflandırabiliriz: a) Orta ve Yeni Çağlar (7.-19. yüzyıllar): Bu dönemde, Filistin toprakları, İslam İmparatorluğu'nun bir parçasıydı. Bu dönemde Yahudiler ve Müslümanlar, genellikle barış içinde yaşadılar. Ancak bazı dönemlerde, iki grup arasında çatışmalar da yaşanmıştır. Fakat Müslümanlar; güçlü oldukları çağlarda, Yahudileri katletmedikleri gibi Batılılara karşı da bizzat koruyucu, kollayıcı ve kucaklayıcı olmuşlardır! İşte İslâm dininin güzelliği ve Müslümanların imanının fazileti! b) Modern ve Postmodern Çağlar (20.-21. yüzyıllar): Bu dönemde Filistin toprakları, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü ve İsrail Devleti'nin kurulmasıyla birlikte, bir çatışma alanı haline getirildi. Bu dönemde Yahudiler ve Müslümanlar arasında çok sayıda savaş ve çatışma yaşandı. Yazılı ve sözlü bilgilere göre; her defasında Batılıların ve hainlerin desteği sayesinde İslâm ülkeleri kayıplar vermişlerdir! Hülâsa günümüzde de Filistin topraklarındaki Yahudi-Müslüman çatışması hâlâ devam etmektedir. Bu çatışmalar nedeniyle bölgenin siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarı sürekli olarak tehdit edilmektedir.
Filistin topraklarındaki Yahudi-Müslüman savaşları esas olarak "tarihsel, dini ve siyasi" faktörlerden kaynaklanmaktadır. 1. Tarihsel faktörler: Filistin toprakları; Yahudiler ve Müslümanlar için kutsal bir topraktır. Yahudiler; bu toprakları, "onlara göre" Tanrı'nın onlara vaat ettiği toprak olarak görürler. Müslümanlar ise bu toprakları, "Kur'an ve hadisler" ışığında mübarek, mukaddes ve muteber toprak olarak kabul ederler. Müslümanlar; söz konusu toprakların "uydurulmuş ya da tahrif edilmiş" Tevrat'ta bile Kenan Eli olarak geçtiğini, Yahudilerin ise binlerce yıl sonra Mısır'dan bu bölgeye geldiklerini ve de ilahi dinlerin merkezini istila niyeti taşıyan Satanist fitnelere alet olduklarını somut kanıtlarla orta koymaktadırlar. Yahudiler ise "uydurulmuş ya da tahrif edilmiş" Tevrat'a sonradan yazılan siyasi fikirlere dayanarak, Nil'den Fırat'a bu toprakların bizzat "Tanrı (!)" tarafından kendilerine vaat edildiğini savunmaktadırlar. 2. Dini faktörler: İslam ve "bozulmuş ya da tahrif edilmiş" Yahudilik, birbirinden çok farklı iki dindir. Orijinal Yahudilik, "şeytana tapanların" sinsi, örgütlü, sistemli, planlı ve programlı çalışmalarıyla içerden ele geçirilerek her bakımdan yozlaştırılmış ve zamanla tamamen bozulmuştur. Hz. Musa'ya (a.s.) gönderilen Tevrat-ı Kerim'in orijinalinin "içerik" olarak tamamı Kur'an-ı Kerim'de mevcuttur. Tevrat-ı Kerim'de bildirilen dinin adı Yahudilik değil de İslâm'dır; tıpkı Hz. Adem'den (a.s.) Hz. Muhammed'e (s.a.v.) kadar gönderilen ilahi kitaplarda belirtildiği gibi! Günümüzde bile çok sayıda Yahudi, satanizm tarafından kurulan bu tuzağın farkında olduklarından dolayı "SİYONİZM ideolojisine düşman" bir tavır içerisindedirler! Siyonizm tuzağına düşmemiş Yahudiler, dünyanın her tarafında "Siyonizm ideolojisi ile Siyonist katliamları" gösterilerle lanetlemektedirler! İşte Siyonizm ideolojisinin "Nil'den Fırat'a vaat edilmiş topraklar" söylem ve uygulamaları nedeniyle Siyonizm etkisindeki Yahudiler ile Müslümanlar arasında restleşmeler sürekli olarak savaşa evirilmiştir! Siyonizm ideolojisine inanarak hizmet eden "bazı" Yahudiler; Kur'an-ı Kerim'in Enbiya Suresi 105'inci ayetinde belirtilen "And olsun ki Zikir'den (Tevrât'tan) sonra Zebûr'da da: 'Gerçekten yeryüzüne sâlih kullarım vâris olacaktır' diye yazmıştık" şeklindeki ilahi hükmü bozmak ve İslâm'ın yayılmasını engellemek, İslâm'ı yozlaştırabilmek ve zamanla İslâm dinini ortadan kaldırarak Satanizmin emrinde Tek Dünya Devleti kurabilmek için İslâm'ın ana coğrafyasını ele geçirmek gerektiğini savunmakta ve ona göre mücadele etmektedirler! 3. Siyasi faktörler: Filistin toprakları, 20. yüzyılın başlarından itibaren, Yahudilerin Filistin'de bir devlet kurma çabaları nedeniyle bir çatışma alanı haline getirilmiştir. Özellikle Birinci Dünya Savaşı yıllarından itibaren bölgedeki Siyonist çeteler ve teröristler, on binlerce Filistinliye saldırarak bölgeden göç etmelerini sağlamaya çalışmışlardır. Yani Siyonistlerin katliamları yaklaşık olarak 110 yıldır sürmektedir. Yahudiler (bunlara Siyonistler demek daha doğrudur, Yahudi demek yanlıştır; çünkü bu ideolojiye karşı olan milyonlarca Yahudi var dünyada); "Afrika, Amerika, Avusturalya, Avrupa ve Asya" kıtalarında yaptıkları yüz milyonlarca katliamlarıyla meşhur Batılıların desteğini alarak, Fırat Nehri'nin doğduğu yer ile Nil Nehrinin serpildiği yer arasındaki bölgeyi ele geçirmek istemektedirler! Bu süreçte Satanizm hizmetindeki Yahudileri "SİYASETEN" zorlayan en kritik hususlardan biri de "dünyadaki Yahudi nüfusunun azlığı" meselesidir! Bu sorunu çözebilmek için, çeşitli kaynaklarda parça parça yer alan bilgilerden hareketle bakıldığında, "BEŞ AŞAMALI PLAN" uygulandığı anlaşılmaktadır: a) Dünyaya dağılmış 12-15 milyon civarında bir nüfusa sahip Yahudileri, her türlü zorlama yöntemi kullanarak Filistin topraklarına göç ettirmek! b) Çeşitli derin örgütler kurarak (iddialara göre Masonik ve saire), bu örgütlerin belli derecelerini aşan kişilerin Satanizme hizmet ve Yahudiliği benimseme anlamında devşirilmesini sağlayıp, Siyonizm'in hizmetine giren milyonlarca örgüt elemanı oluşturmak! c) Dünyanın çeşitli bölgelerinde, uydurma bilgi ve belgelerle milyonlarca insanın zihnine ve kalbine "SÖZDE" gizli Yahudi (Kriptolar) uzantısıymış gibi bir "AŞILAMA" yapma ve bu sayede de başka bir "devşirilmiş kitleler" oluşturma çalışmalarını sürdürmek! d) "Kaybolmuş Yahudi Kabilesi" söylemiyle, dünyanın çeşitli bölgelerinde birbirinden habersiz "DEVŞİRİLMİŞ MİLYONLAR" oluşturarak, oralardaki nüfus eksiklikleri nedeniyle yapamadıkları hamlelerine uygun zemin ve kitleler oluşturmak! e) "Seçilmiş Devlet Yöneticileri" oluşturarak çeşitli devletlerin tüm güçlerini Siyonizm hizmetine sunma çalışmaları yapmak! İddialara göre bu süreç; dünya ülkelerinin kent devletlerine dönüştürülmesi, her biri nüfusunun birkaç milyonla sınırlandırılması ve mikro milliyetçilik kavgasıyla çalkalanan binlerce kent federal devletlerinin Dünya Devletine Bağlandığı (Büyük İsrail) bir aşamaya doğru sürüklenecekmiş! Ama Allah'ın (cc) hesabı nedeniyle bu iddiaların FOS olduğunu unutmayalım!
İslâm ve Satanizm:
Hak/İlâhi din İslam ile Batıl/Sapkın din Satanizm arasında tarih boyu süren açık ve gizli savaşların nedenleri, (Hak ve Batıl) iki dinin temel inanç ve öğretilerinin (kaynaklarının) birbirine taban tabana zıt olmasından kaynaklanmaktadır denilmektedir. İslam; tek bir Allah'a (cc) ve onun peygamberi Hz. Muhammed'e (s.a.v.) ile ilâhi kitap olan Kur'an-ı Kerim'e imanı esas alan bir hak dindir! Satanizm ise Allah'a (cc), Allah'ın (cc) gönderdiği Peygamberlerine (a.s.), kitaplarına, insanlık için şekillendirdiği düzenine karşı çıkan ve şeytanı yücelten bir sapkın felsefi dindir! Bu temel farklılıklar, İslâm dini yönünden Şeytan'ın "imtihan sırrınca" rolü bağlamında (Hak ve Batıl) iki din arasında "insanlık tarihi boyunca" çatışmalara neden olmuştur! İslam; Satanizmi bir sapkınlık, tehdit ve tehlike olarak görmektedir. Satanizm ise İslam'ı fesatçılığın, sapkınlığın, istismarın önünde engel, baskıcı ve gerici (temel kural, değer, ilke ve uygulamalarının yozlaşmaya/saldırılara karşı varlığını muhafaza etmesi bağlamında tutucu) bir din olarak görmektedir!
İslam ile Satanizm arasında insanlık tarihi boyunca süren açık ve gizli savaşların başlıca nedenleri: 1. Allah (cc) inancı: İslam, tek bir Allah'a (cc) inancı esas alan bir dindir. Satanizm ise Allah'a (cc) inancı reddeder ve şeytan aleyhillaneyi yüceltir. Bu temel farklılık, (Hak/İlahi ve Batıl/Felsefi) iki din arasında tarih boyunca çatışmalara neden olmuştur. 2. Peygamber inancı: İslam, Hz. Muhammed'i (s.a.v.) Allah'ın (cc) son peygamberi olarak kabul eder. Satanizm ise Hz. Muhammed'in (s.a.v.) peygamberliği ile peygamberlik makamını reddeder. Bu farklılık da (Hak/İlahi ve Batıl/Felsefi) iki din arasında tarih boyunca çatışmalara neden olmuştur. 3. Din anlayışı: İslam, dindarlığın bir yaşam tarzı olduğuna inanır. Satanizm ise dindarlığın bir yaşam tarzı değil, bir yaşam felsefesi olduğuna inanır. Bu farklılık nedeniyle de (Hak/İlahi ve Batıl/Felsefi) iki din arasındaki hesaplaşma insanlık tarihi boyunca sürmüştür. 4. Ahlak anlayışı: İslam, ahlakın Allah'ın (cc) emirlerine göre belirlendiğini tebliğ eder. Satanizm ise ahlakın bireysel özgürlük temelinde belirlendiğine inanır. Bu farklılık nedeniyle de yine (Hak/İlahi ve Batıl/Felsefi) iki din arasındaki hesaplaşma insanlık tarihi boyunca süregelmiştir.
Filistinli katliamlarına ve Büyük Ortadoğu Projesi'ne (BOP) sebep teşkil ettiği iddia edilen Arz-ı Mev'ud fikriyatı:
Arz-ı Mev'ud, Yahudilerin Tanrı'dan vaat edilen topraklar olarak gördükleri, Nil Nehri'nden Fırat Nehri'ne kadar uzanan bölgede kurulacak bağımsız bir "Büyük Yahudi Devleti" fikridir. Bu kavram, Siyonizm ideolojisine inanan Yahudilerin bir kısmının bölgeye bakışında ve dolayısıyla Yahudi milliyetçiliğinde önemli bir rol oynamaktadır. Arz-ı Mevud kavramının ilk kez "tahrif edilmiş" Tevrat'ta, "sözde" Hz. İbrahim'e (a.s.) Tanrı (!) tarafından verilen vaatte geçtiği kabul edilir. Tevrat'ın Genesis bölümünde, Tanrı (!) İbrahim'e (!) şöyle der: "Yeryüzünde yabancı olarak dolaşırken, seni kutsayacak, üremeni çoğaltacağım. Seni uluslar haline getireceğim ve krallar senden çıkacak. Senin önünde gideceğim, düşmanlarını dize getireceğim. Büyük bir ulus olacaksın." Bu vaat, Yahudilerin Tanrı'nın kendilerine vaat ettiği topraklarda bir devlet kuracaklarına dair inancına temel olmuştur. Arz-ı Mev'ud fikri; iddialara göre "19. yüzyılda, Yahudilerin Avrupa'da yaşadığı zulüm ve baskılar" nedeniyle daha da güçlenmiş. Bu dönemde Yahudi milliyetçiliği hareketi, Arz-ı Mev'ud fikrini kullanarak, Yahudilerin kendi devletlerini kurmalarının gerekliliğini savunmuş ve 19'uncu yüzyılın sonlarından itibaren düzenlenen çeşitli kongrelerle bu fikriyata işlerlik kazandırmak için uygulamalı faaliyetlere hız verilmiştir! Bu bağlamda 20'nci yüzyılın başlarında, Yahudilerin Filistin'de bir devlet kurma çabaları hız kazandı. 1948'de, Birleşmiş Milletler, Filistin'i iki devlete bölmeyi kararlaştırdı. Bu karara göre, Filistin'in %56'sı Yahudilere, %44'ü ise Araplara verilecekti. Ancak bu karar, Araplar tarafından kabul edilmedi ve Arap-İsrail savaşları başladı. Bugün Arz-ı Mevud fikri, İsrail devletinin kuruluşuna ve Yahudilerin Filistin topraklarında yaşadığı yerleşim politikalarına temel teşkil etmektedir. Arz-ı Mevud fikri, hem Yahudiler hem de Araplar tarafından tartışmalı bir konudur. Yahudiler, bu fikrin kendi topraklarına geri dönüş hakkının bir ifadesi olduğunu savunmaktadır. Araplar ise, bu fikrin Filistinlilerin haklarını ihlal ettiğini ve bölgeye barış getirmediğini savunmaktadır. Arz-ı Mevud fikri, İsrail-Filistin çatışmasının temel nedenlerinden biri gibi görülse de perde gerisindeki küreselci hedef, İslâm dinini doğduğu coğrafyadan silmek ve satanizmi hâkim kılmaktır. Bu fikrin ifşa edilmesi ve uzantılarının kaynağında kurutulmasının başarılıp başarılmaması, bölgenin geleceğini belirleyecek en önemli faktörlerden biridir.
Arz-ı Mev'ud fikrinin bazı temel unsurları şunlardır: 1. Tanrı'nın (!) Yahudilere vaat ettiği topraklar: Arz-ı Mev'ud fikrine göre; Tanrı (!), İbrahim'e (!) "Nil Nehri'nden Fırat Nehri'ne kadar uzanan toprakları" vaat etmiştir. Bu topraklar; günümüzde İsrail, Filistin, Ürdün, Lübnan ve Suriye topraklarının tamamı ile Türkiye, İran, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Suudi Arabistan, Mısır, Habeşistan, Sudan, Somali, Yemen, Eritre ve Cibuti topraklarının bir kısmını kapsamaktadır. 2. Yahudilerin bu topraklarda bir devlet kurması: Arz-ı Mev'ud fikrine göre; Yahudiler, Tanrı'nın (!) kendilerine verdiği bu topraklarda bir devlet kurmalıdır. Bu devlet, Yahudilerin kendi kaderini tayin etme hakkının bir ifadesi olacaktır. 3. Yahudilerin Filistin topraklarına yerleşmesi: Arz-ı Mev'ud fikrine göre; Yahudilerin Filistin topraklarına yerleşmesi, bu topraklarda bir Yahudi devleti kurma çabalarının bir parçasıdır. 4. Arz-ı Mevud fikri, hem Yahudiler hem de bölgedeki diğer halklar tarafından farklı şekillerde yorumlanmıştır. Bazı Yahudiler, Arz-ı Mevud'un sadece bir siyasi hedef olduğunu, bazı Yahudiler ise bunun bir dini gereklilik olduğunu savunmaktadır. Bölgedeki diğer halkların tamamına yakını ise Arz-ı Mev'ud fikrini, sadece Filistinlilerin haklarını değil, tüm bölge halklarının hak ve menfaatlerini ihlal eden bir tehdit olarak görmektedir.
Sonuç olarak; İsrail, Siyonizm ideolojisinin bu bölgeye yönelik iddialarını gerçekleştirmek hususunda her bakımdan ciddi avantajlara sahip! Bu avantajlardan bazıları şunlardır: a) İslâm ülkeleri her bakımdan zayıf ve parçalanmış durumdalar! b) İslâm ümmetinin bir başı/liderliği yok ve ümmet her bakımdan parçalanmış ve de daha da mikro ölçekte parçalanmaktadır! c) Küresel ölçekte örgütlü Satanist yapıların şubeleri İslâm ülkelerine yayılmış ve iddialara göre pek çok İslâm ülkesi yöneticileri bu örgütlerin üyeleri arasına girdirilmiş olduğundan dolayı, İsrail'e karşı tavır alma noktasında gerçekçi bir birlik sağlanamamaktadır! d) Küresel ölçekte örgütlü yapıların güdümünde olduğu iddia edilen Batılı ülkelerin yöneticileri tamamen İsrail'in politikalarına uygun davranış sergilemektedirler! e) Dünya ekonomisine yön veren rezerv paralar, sermayeler, örgütler, şirketler, kaynaklar ile ilgili diğer kurumlar ve kuralların tamamına yakını İsrail taraftarı güçlerin güdümündedir! f) İleri teknoloji ürünü savaş malzemeleri ve bunlarla desteklenen güçler çoğunlukla İsrail ve İsrail taraftarı güçlerin elindedir! g) İddialara göre dünya ölçeğinde yaygın bir biçimde hazır halde tutulan uyutulmuş insan grupları ve hücrelerin tamamına yakını İsrail ve İsrail taraftarı güçlerin elindedir! h) İddialara göre Batı tarafından üretilmiş "TERÖRİZM SİLAHI" da İsrail'in faydası için kullanılmaya hazır durumdadır! (((İddialara göre; Batılılar tarafından, istenildiği gibi "terör grupları" üretilerek, hedef güç ya da kesimlerin elemanlarıymış gibi isimlendirilerek sunulabiliyor ve sonra da söz konusu kesimler "TERÖRİZM ve TERÖR SUÇU" ile itham edilerek işgal edilebiliyorlarmış)))! Bütün bu eşit olmayan ve yakın bir gelecekte de dengelenme ihtimali olmayan koşullarda Türkiye'yi Filistin cephesine sürüklemek için yapılan "TAHRİK ve TEŞVİKLER" karşısında herkes çok uyanık, BİRLİK, bilinçli ve dikkatli olmalıdır! Türkiye; barışın yeniden tesisini ve Filistinli haklarının iadesini sağlayabilmek için sadece SOSYOEKONOMİK YARDIM ve DİPLOMASİ FAKTÖRLERİNİ kullanmakla yetinmelidir! Ortada "BOP ve Arz-ı Mev'ud" gibi ürkütücü süreçler işletilmeye çalışılırken, Türkiye'yi savaşa "tahrik ve teşvik" edenlerin çoğunlukla hiçbir şeyden haberlerinin olmadığını düşünüyorum! Türkiye'deki liderliğin derin bilgi, birikim, deneyim ve samimiyeti ülkemiz için çok önemli bir güvencedir! Açıkçası bu liderliğin "BLÖF" kabilinden yaptığı bazı hamleleri "İSTİSMAR" edenlerin çığırtkanlıklarına karşı herkes uyanık olmalıdır, tıpkı devletimiz gibi!
Filistinli kardeşlerimizin dramını paylaşarak dünya ölçeğinde FARKINDALIK oluşmasına katkıda bulunmak her Müslümanın ve hatta her insanın görevidir! Allah (cc); zalimlerin icabına baksın ve Filistinli kardeşlerimizi (ve cümlemizi) muhafaza eylesin hayırlısıyla! Âmin... Birinci Dünya Savaşı sonrasında dikte edilen Sevr Antlaşması paçavrasını ve dayatılan Sevr Haritasını yırtıp atan "Mustafa Kemal ve diğer Milli Mücadele Kahramanlarını" rahmetle yad ediyorum! Allah (cc); ülkemizi, milletimizi, özelde (birleşik) Türk Dünyasını ve tüm İslâm Dünyasını, mazlum ve masum milletleri daima korusun hayırlısıyla! Âmin...
Tüm diğer paylaşımlarımda olduğu gibi; tamamen bilimsel bilgi ve diğer değerlendirmelerden doğrudan faydalanarak aktardığım bu tespitler ile dolaylı analizlerimi de sadece "kamu güvenliği, kamu düzeni, kamu yararı ve kamu sağlığı" bağlamında yapıyorum!