Bir defa şunu düşünmek gerekir sanki. Türkiye Cumhuriyeti 100. yılını bile doldurmamış bir cumhuriyet, ülkeler için oldukça genç denebilir. Ergenlik dönemini aşamamış bir çocuk misali. Hatta sinirleri alt üst olmuş, duyguları karma karışık, kişiliğini oturtmaya çalışan, depresif belirtileri gösteren ergen kız çocukları gibi (ya da erkek).

Kemalistler & İslamcılar, milliyetçiler & Kürtler, arasındaki çatışmalar ülkenin ergenlik döneminde gösterdiği baş sorunlar olarak görülüyor ve bu gruplar arasında yaşanan kutuplaşma hızla büyüyor maalesef.  Çatışma ve kutuplaşma bu ülkenin ihtiyacı olan en son şey. Birbirimizle çatışarak ve kutuplaşarak bu ülkede yaşayanlara ancak acı ve hüsran getiririz. Çatışma ve kutuplaşmanın aksine ihtiyacımız olan şey hoşgörü ve uzlaşım. İnsanları ötekileştirerek kendimizden uzaklaştırmak hem bizi hem diğerlerini yalnızlaştırır ve dünyaya tek bir pencereden bakmamızı sağlar. Oysaki çeşitlilik hayatımızın her evresinde olmalıdır ve diğerlerinin penceresinden bakabilmektir. Aslında insan olmak bunu gerektirir.

Fakat sorunların sadece bunlardan ibaret olduğunu düşünmek de çok yanlış olur. Türkiye’de farklı potansiyel sorunların ileride çıkabileceğini göz ardı etmemeliyiz (mezhep, ırk ve dini inanç farklılıkları yaşayanlar arasında).

Şunu unutmamak gerekir ki, her insanın dini kendinedir ve kul ile Allah arasındadır. Yani “sen benim gibi dinin gerektirdiklerini yerine getirmiyorsun, o yüzden sen iyi bir vatandaş değilsin” demek, ya da “senin ideolojinle benim ideolojim bir değil, o yüzden işe yaramazsın” demek veya “sen şuralısın, ırkın buralı, o yüzden bizden olamazsın” gibi ırkçı yaklaşımlarda bulunmak çok tehlikeli ve haddini aşan söylemlerdir. Hangi ırk hangi ırktan daha üstündür? Kime göre ve neye göre üstündür? Neticede hepimiz insanız, gereksinimlerimiz aynı ve en önemlisi beraber aynı topraklarda yaşayıp, aynı bayrağa hizmet etmekteyiz. .

O yüzden herkese buradan sesleniyorum; lütfen sizin gibi düşünmeyenlere ve yaşamayanlara hakaret ve küfür etmeyin, bu tür hareketler karşınızdakini rencide eder ve tahrik eder (özellikle protestoyu küfür etme olarak zannedenlere söylüyorum). Bu, durumun daha da kötüleşmesine sebebiyet verir, ayrıca küfür ve hakarete başvuran kişilerin şiddetten yakınmaları da bir o kadar gariptir ve ironidir. Çünkü küfür, şiddetin bir diğer boyutudur. Bu tür davranışlar oldukça seviyesiz bir hal alarak gerçek amaçtan sapar.

Nasıl olur da birbirimize tahammül edemiyoruz? Tahammül etmek bu kadar zor mu?

Muğla’dan 2 örnek

Muğla’nın bu konuda biraz daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Çünkü ramazan ayında oruç tutan ağabeyimizle, ramazanda içki içen ağabeyimiz aynı masada oturabiliyor. Biri iftarını açarken diğeri rakısını yudumlayabiliyor. Adamın rakı içmesi oruç tutanı rahatsız etmediği gibi diğerinin namaz kılması veya ibadet etmesi de diğerini rahatsız etmiyor. Sohbetleri de bir o kadar koyulaşabiliyor ve aralarındaki arkadaşlığı samimiyetle sürdürebiliyorlar yıllarca.

MUĞLA’DA HELİKOPTER KAZASINDA ÖLENLERİN KİMLİKLERİ BELLİ OLDU MUĞLA’DA HELİKOPTER KAZASINDA ÖLENLERİN KİMLİKLERİ BELLİ OLDU

Veya son dönemlerde gezi parkı olaylarına destek veren Muğla’daki protestocuların, Muğla sokaklarında sloganlar atarak yürürken, camiinin yanına gelindiğinde çıt çıkarmayarak ibadet edenlere saygı göstermeleri ise takdire şayan bir durumdu. Bana iyi ki Muğla’da yaşıyorum dedirten olaylar bunlar açıkçası.

Öneri

Devlet kurumlarında insan çeşitliliği artsın. Sizler, bizler, onlar ve öbür taraflılar diye adlandırılanlar aynı çatı altında çalışmaya başlasınlar. Sadece güçlünün yanında olanlar iş almasın, zayıf görünenler de veya azınlıkta olanlar da iş imkânlarından yararlanabilsin. Aynı çatı altında çalışarak beraber yaşamayı öğrenmek için adım atılsın.

Editör: Gazete Muğla