2014 Ekim’de İspanya’da ilginç bir olay vuku buldu. Anayasal monarşiyle yönetilen İspanya’da hanedana karşı birkaç yüz kişilik bir grup Madrit’te parlamento önünde toplanarak bir gösteri yaptı. Göstericiler ülkelerinin monarşi ile yönetilmesini istemediklerini açıkladı. Onlara göre monarşi hem çağ dışı hem de müsrif bir müessese. İspanya bir an evvel monarşiyi terk etmeli ve cumhuriyete geçmeli.

İspanya’da anayasal monarşi var. Kral sembolik yetkilere sahip. Ancak, kritik zamanlarda toplumda sahip olduğu büyük meşruiyete dayanarak çok faydalı işler yapabiliyor. Bir önceki kral Carlos bir askeri darbeyi neredeyse tek başına önleyerek İspanya’nın yeni bir Franko rejimi yaratmasını engellemişti. Bir yarbay öncülüğündeki darbeci askerler grubunun 23 Şubat 1981’de Meclis’i basarak başlattığı darbe teşebbüsü üzerine üniforma giyerek televizyona çıkmış ve orduya ‘kışlana dön!’ emrini vermişti. Carlos Mayıs 2014’te tahtı oğlu Felipe’ye devretti. Bizim gibi kuru bir cumhuriyet propagandasıyla büyüyen ve bu yüzden cumhuriyeti beşeri gelişimin son evresi olarak görmeye meyilli kimseler için tuhaf, anlaşılması ve izah edilmesi zor bir olay.

***

Monarşi aleyhtarı gruplar geçenlerde parçalanmanın eşiğinden dönen Britanya’da da var. Onlar da hemen hemen ayrı gerekçelerle İngiliz kraliyet ailesinin tahtının ilga edilmesini ve cumhuriyete geçilmesini istiyor. Bu fikirleri anlatmak ve yaymak için toplantılar ve yayınlar yapıyor. Yıllar önce bu grupların bir toplantısını bizzat gözlemlemiştim. Biliyoruz ki cumhuriyet monarşinin zıddı ama anayasal monarşi demokrasinin zıddı değil. Yani bir yerde hem bir kral hem de demokrasi aynı anda var olabilir. Hatta, şunu da söylemek lazım, istikrarlı demokrasilerin çoğu cumhuriyet değil anayasal monarşi. Parlamenter sistem de cumhuriyet değil anayasal demokrasi olan yerlerde daha iyi işliyor. Ne kadar ezber bozucu olgular değil mi?

***

Neyse, benim bu yazıda asıl anlatmak istediğim mesele siyasal meşruiyetin kaynağı. Hangi durumlarda siyasi iktidarlar meşrudur? Başka bir şekilde soracak olursak, siyasal iktidarın meşruiyeti nereden kaynaklanır? Bu soru çok önemli çünkü, bazı siyaset felsefesi yazarlarının gözünden kaçmış olsa da, siyasal iktidarın meşruiyeti ile sınırları arasında kuvvetli bir bağ var. Meşruiyetin kaynağı iktidarın sınırlı veya sınırsız olmasına etkide bulunabilir.

Siyasal iktidarın meşruluğu iki yerden kaynaklanabilir: Kendisinden ve yönettiklerinden. İlk durumda iktidar meşruiyetini bir hanedana mensubiyete, bir ideolojiyi benimsemeye, bir dine aidiyete, bir tür bilimi temsil iddiasına dayandırabilir. Hangisi söz konusu olursa olsun böyle bir iktidarın sınırsız olmasını veya sınırlı devlet olmaktan çok uzakta konumlanmasını beklemek gerekir. Hem teori hem de pratik böyle olduğunu göstermektedir. Sosyalizmin, dine dayalı rejimlerin, mutlakiyetci monarşilerin diktatörlüğe dönüşmesi bundandır. İkinci durumda iktidarın meşruiyetinin kaynağı halkın tercihi ve tasvibidir. Ancak, halkın tasvibine başka bir deyişle rızasına dayandığını söylemesi bir iktidarın gerçekten meşru olduğunu göstermeye yetmez. İddianın maddi temellerinin olması gerekir. Bunun anlamı şudur: Halkın önünde iktidar için birden fazla seçenek olmalıdır. Yani iktidar peşinen bir siyasi kadroya ait değildir. Yarışan kadrolardan birine verilecektir. Halk yarıştaki alternatifler arasında özgürce tercih yapma imkanına sahip olmalıdır. Bunun için birden çok parti bulunmalı ve adil, yarışmacı, periyodik seçimler yapılmalıdır. Hiçbir toplumsal yarış bir defalık olamayacağı için bir yarışı kazanarak iktidara gelen ekibin sonraki yarışı iptal etme gücünden mahrum bırakılması gerekir. İşte bu, iktidarın sınırlı olmasına giden yolu açar.

***

Gezi olaylarından beridir yaşananlar birçok kimsenin bunları bilmediğini veya içselleştiremediğini, en iyi ihtimalle günlük olayları yorumlamaya başarıyla uygulayamadığını gösterdi.  Böyleleri liberal demokrasinin yukarda sıralanan özelliklerini görmezden gelerek “sandık demokrasisi” söylemiyle liberal demokrasiyi alaya almaya çalıştı. Siyasal iktidarın kararlarının hoşlarına gitmemesini onun meşruiyetten mahrumiyetinin gerekçesi saydı. Siyasal iktidarın hangi yolla ve her ne şekilde olursa olsun yıkılmasını talep etti. Hala, sağda solda, “bu iktidar bir an evvel gitmeli, gönderilmeli” diyerek bu amaç için her yolu meşru ve mubah saydığını gösteren insanlar var. Böylelerine şunu akılda tutmalarını tavsiye ederim: Nefret ettiğiniz iktidarı gayri meşru yöntemlerle yıkmanız sadece hedef alınan iktidarın gitmesini sağlamakla kalmaz, siz dahil herkesin altında kalacağı bir siyasi enkaz yaratır.

Bazılarının "Büyük Akıl" olarak niteledikleri ve her çeşit melunluğun arkasından çıkan o yaratık, aslında akılsızlığın ta kendisi olsa gerek... Eğer "Büyük Akıl" olarak görülen şey ABD'nin "Derin Devleti" ise, bu aklın kendisine de dünyanın başka ülkelerine de bir hayrı olmadığı ortada değil midir?

Şu anda Amerikan demokrasisinin en hızlı yükselen değerinin "Trumpizm" olması, büyük aklın akılsızlığının kanıtı değil midir?

MUĞLA’DAKİ HELİKOPTER KAZASININ OLAY YERİNDE DUYGULANDIRAN VEDA MUĞLA’DAKİ HELİKOPTER KAZASININ OLAY YERİNDE DUYGULANDIRAN VEDA

Bunların arasındaki ilişkiler bu fıkradaki gibi değil mi? Ama bunlar ya da bunların sırtlarını dayadıkları "Büyük Akıl" ne yaparsa yapsın, Türkiye'de devran halkın gösterdiği yönde dönmektedir. Devlet her çeşit yasadışı oluşuma karşı önlem almakta kararlıdır. Türkiye ne Irak'tır, ne Suriye'dir, ne de Uganda'dır...

Editör: Gazete Muğla