Yaşanan yaşandı diye kapatıp atamayız.
Zaten başımıza ne geldiyse olanın olduğu gün yaşanıp, sonrasında unutmamızdan geldi.
Takip sorunumuz olduğu aşikar.
Bu nedenledir ki, kent toplum düzenini tehdit eden ne varsa, bu tehdidin sonlanması yolunda sonuç alınıncaya kadar konu ya da konuları gündemde tutmanın ya da amiyane tabirle kaşımanın bir görev olduğunu düşünmekteyim.
İnsanlık psikolojisini bozmaya yetecek bir olayın şokunu kentimiz henüz atabilmiş değil.
İnsanımız gece yatağında hala bu olayı düşünüyor, irkiliyor, ürperiyor.
Bu şoku nasıl üzerimizden atabiliriz ki? Mümkün değil…
Hele ki sokakta “Muğla’da böyle şeyler yaşanmazdı, ne oldu da böyle oldu” sorularına cevabı bulunamıyorken…
Yaklaşık 2 ay önce Ramazan Bayramı’nın 1. günü Zeynep Şenpınar’ın da bir erkek arkadaş kurbanı olarak, öldürülmesi olayından sonra yetkililerimizin Kötekli Mahallesine dikkat kesilmelerini ve bu bölgedeki sözde yaşamların ve yaşanılanların üzerine kararlılıkla gidilmesi gerektiğini, aksi takdirde Muğla’nın suç haritasının bu bölgeyle sürekli artış göstereceğine yönelik endişelerimizi kaleme almıştık.
Hatırı sayılır bir okunmanın ötesinde destek de görmüştü düşüncelerimiz.
Bütün bu yaşanılanların altında kurumları elbette suçlayamayız. Kurumlarımızın mutlaka gerekli ve yeterli denetim ve tedbirin alındığını ifade edeceklerini adımız kadar iyi biliyoruz.
***
Memleketin başına bela olan bu bölge nasıl yaratıldı gelin önce bunu bir hatırlayalım.
Kent merkezinde öğrencinin ayağının şehirden kesilmediği döneme bir yolculuk yapalım mesela.
Öğrenci şehirden Kötekli’ye tıkıştırılmasa benzer sorunları yaşar mıydık örneğin?
Katılır mısınız bilmiyorum. Öğrencinin gıdadan tutun da eğlence gibi ihtiyaçlarını kentte karşıladığı dönemde, kent asayişini tehdit eder nitelikte çok fazla olay yaşanmıyordu desek abartmış olmayız.
Çünkü kentte bulunan öğrenci, yaşadığı kentin dokusuna uyum sağlıyor, kent halkı da olası münferit olaylara prim vermiyordu. Küçük çaplı yaşananlar ve bugünkü gibi çirkin olayların altından çıkan neidüğü belirsiz, karanlık tipler kentten istediğini alamıyor, adeta kent halkınca eritiliyordu.
Bütün bunların yanı sıra, kente yansıyan insan sirkülasyonu, esnafta da, vatandaşta da memnuniyet yaratıyordu.
Kent merkezinde olan öğrenci saati geldiğine evine gider, Kötekli’de yurdunda kalan öğrenci, eğlencesinin son bulduğu saatte, otobüsüne yetişebilmek için o eğlenceli şaşalı hayatına son vermek durumunda kalıyordu.
Bütün bunlar kent yaşamında süregelirken, Kötekli denilen rezalet merkezinin hiçbir popülaritesi de yoktu. Çünkü bugünkü yaşananlara sebep olacak düzeydeki bir içki ya da uyuşturucu tüketimi ile piyasa mekanları haline gelen ve her geçen gün sayıları artış gösteren eğlence merkezlerine ruhsat verilmiyordu.
Öğrencinin bütün temel ihtiyaçlarını Kötekli denen yerden temin edebilmesinin önünü açıp, kent merkezinde öğrenci bırakmamayı kendine iş edinen anlayış, söz konusu olumsuzluklara davetiye çıkartan söz konusu mekanlara ruhsat verip, öğrencinin ticari rant olarak görülmesini sağlayacak müsamahakarlıkla, ulu orta tiplerin bu bölgede konuşlanmasına da yol açmış oldu.
İşte ne olduysa bu uygulamalardan sonra oldu ve öğrenci artık Kötekli’nin ışıltılı dünyasının akıntısına kapılmıştı. Şehir merkezini adeta terk etmiş, bunun önünü açanlar da kentteki esnafa yorgan yedirdiği yetmezmiş gibi, böylesine zor durumdaki esnafının gözüne MELSA Büfe’yi sokarak, simit, sigara, dondurma satmaya başlayıp, esnafına rakip bile olmuştu.
Uğraşsan bu kadar kolay olmayacak bir işlerlik, hiç zorlanmadan bu kadar kolay yok edilebilirdi.
Bu ülkede emsali olmayan uygulamayla neydi düşünülen?
Kenti öğrenciden korumak mıydı?
Yoksa kent asayişini sağlamak mı?
Neden öğrencinin Kötekli’ye tıkıştırılmasına göz yumuldu?
Bu cinayetlerin, mekan çökmelerin, mekanlara silahla taramaların, uyuşturucunun, fuhuşun, kavganın, gürültünün hesabını yapmak neden bu kadar zordu?
O körpecik, Anadolu’nun dört bir yanından gelmiş çocukların gözlerinin o ışıltılı dünya ile boyanmasına neden müsaade edildi ve hala ediliyor?
Bir tane mantıklı bir yanıt verilsin istiyoruz.
Bugün o; “Muğla geleceğe güvenle taşınıyor” nutuğunu attığınız şehirde gençler; uyuşturucunun pençesinde, fuhuşun kucağında, silahların patladığı mekanlarda namlunun ucunda, uyuşturucu müptelasının kafasında patlatacağı şişe ile burun buruna, bıçağının dibinde…
Kısacası, işte o gençler, sizin o yarattığınız Kötekli’den, ya tabutlarıyla ayrılmak durumunda kalıyorlar, ya da pisliğin ortasında ne olduğunun farkına bile varmadan uçuruma doğru akıntıya kapılıp gidiyorlar.
***
Türk Ocakları yaptığı açıklamayla, “Sivrisinekler öldürülmekle bitirilemez, yok edilemez, Sivri Sinekle mücadelenin başlangıcı bataklığın kurutulmasıyla başlar” ifadelerine yer vermiş ve devam etmiş:
“Ne yazık ki öğrenci yerleşim merkezi olan Kötekli Mahallesi, bataklık haline gelmiştir. Geleceğimizin teminatı olan Üniversite gençliği eğlence merkezi haline gelen bu mekanlarda yok olmaktadır. Bu bataklık kurutulmalıdır. Bu bataklığı kurutmak için bazı kurum ve kuruluşlar mutlaka bir araya gelmeli ve çözüm üretmelilerdir.”
Biz bu bataklığın kurutulması gerektiğini aylardır haykırıyoruz.
Biz sorunu ortaya koyduk, şimdi sıra öğrenciyi kentten uzaklaştırıp, Kötekli’den bir bataklık yaratanlar ile ilin diğer etkin yöneticilerinde.
Gelin hep beraber bu şehrin çocuklarını, bu ülkenin gençlerini, it kopuğun ellerinde heder ettirmeyelim, aileleri de daha fazla ağlatmayalım.
Kötekli konusu burada bitmez çünkü biz, böyle bir bataklığı istemiyoruz.