Cuma gününden yazıyı kaleme aldığım gün olan Cumartesi gününe kadar dikkatimi celp eden birkaç tespiti paylaşmak istiyorum.
Bu tespitlerim özellikle sosyal mecralardaki paylaşımlar üzerine.
Özellikle diğer sosyal medya mecraları gibi amacının dışına kaymaya başladığını gözlemlediğimiz twitter’daki bir etiket, toplumumuzun içinde bulunduğu durumu nakletmek açısından önemliydi.
Twitter etiketlerinden birinde, kullanmakta olduğumuz akıllı telefonlarda bulunan ve iletişimimizi kolaylaştıran WhatsApp hakkındaydı.
Haliyle ilgimizi çekip, okumaya başladığımızda konunun, WhatsApp’ın özellikleri içinde yer alan ‘son görülme’, ‘çevrimiçi’ ve karşı tarafın cevap yazdığını içeren ‘yazıyor’ ibarelerinin kaldırılmış olduğunu öğrendik.
“Vah vah.. Derde bak, ne acı, ne acı” diye iç geçirdim haliyle.
İnanın ağlanacak halimize gülmeye alışmış bir toplum olduk vesselam.
Konunun espri amaçlı paylaşımlarının yanı sıra, feryat, figan paylaşımlar ve özellikle toplum ilişki kavramının bu uygulama ve bu uygulamanın sunduğu bu özelliklerin üzerine oturtulmuş olduğunu görmek inanın halimizin vahametini ortaya koyar nitelikteydi.
Kadın-erken demeksizin herkesin bu özelliğin kaldırılmasına ortak tepkisi neredeyse aynıydı. Nasıldı o tepkiler?
Günümüzde yoğun olarak yaşandığını bildiğimiz güvensizlik teşkil eden kadın-erkek ilişkilerindeki sağlıksız ortamı, sanki bu özellikler tesis ediyormuş da, bu sistem ortadan kaldırılmış, denetim tüketilmiş şeklindeydi.
Derde bakın.
Sanırım bir toplum asimilasyonunun gelebileceği en son radde.
Böylelikle tek taraflı iletişimden çıkıp, çift taraflı iletişim ve etkileşimin önünü açan bu yeni medya düzeninde kullanılan araçlar için beklenti ve düşüncelerimiz, kısır bir döngüden ibaretmiş.
Çift taraflı iletişim ve etkileşim, galiba bizim toplum anlayışımızda tek bir konu üzerinde sınırlı algılanmış.
Onu da başarabiliyor değiliz ki, hayıflanıyoruz.
Allah akıl, fikir versin.
O halde biz de; sağlıksız ilişkilerimizin denetim ağını oluşturan ve derdimiz olmuş bu özelliklerin kaldırılmasına olan tepkileri nüktedan bir yaklaşımla paylaşarak, takdiri kamuoyuna bırakalım.
***
Gelelim bir diğer konuya.
Yine bir sosyal medya paylaşımı ama bu defa yukarıda sözü edilen konu gibi saçma değil.
Hatta çok ta önemli.
Malumunuz 8. sınıf öğrencilerimiz Cumartesi günü, ülkemizde Coronavirüsle mücadele kapsamında getirilmiş olan 6 saatlik sokağa çıkma kısıtlaması içerisinde, açılımı Liseye Geçiş Sınavı olan LGS’ye girdiler.
Öncelikle her birine gönüllerince alacakları sonuçlar ve öğrenim hayatı diliyorum.
Muğla’nın Menteşe ilçesi Ortaköy Mahallesinde ikamet eden bir babanın, oğlunun sınava gireceği sabah evinde yaşadığı olumsuzluğu içeren paylaşımı yine dikkatimi çekmişti.
Baba haklı olarak bu meramını facebook ortamında dile getirmişti. Şöyle diyordu baba:
“Bir evladınız var ona gözünüz gibi bakıyorsunuz. Büyüyor ve lise çağına gelip, sınava giriyor. Sınav sabahı erkenden kalkıp, hazırlık yapmak istiyorsun. Çeşmeyi açıyorsun...Sular kesik....!!!! Birden bir telaş, sağı solu arıyorsun... Ortaköy’de sular kesik, muhtarı arıyorsun gece 03.00’de belediye verdi diyor ama yok. Çocuklarımızın elini yüzünü yıkayacak su yok, tuvalete girecek su yok, duş alacak su yok, abdest alıp, namaz kılacak, dua edecek su yok... Bu konudaki sorumlu yetkilileri canı gönülden kutluyor,en içten sevgilerimi !!!! iletiyorum...Teşekkürler hayatında bir kere sınava girecek çocuklarımızın yaşadığı bu gün için...Teşekkürler...”
İletilen içten sevginin ardına sıralanan 4 ünlem manidar…
Şaka bir yana, bu feryadın sahibi aynı zamanda yakın da bir dostumdu. Aradım kendisini ve suların sadece onların evinde mi, yoksa Ortaköy’ün tamamında mı kesik olduğunu sordum.
O da bana, “Tabii ki Ortaköy’de yok. Ben bu iletiyi araştırmadan yazar mıyım Süleyman” dedi.
Haklıydı yazmazdı çünkü tanıyorum kendisini.
Ve o iletinin ardına peşi sıra gelen yorumlar, serzenişler…
Kaldı ki, sadece Ortaköy’mü? Şehrin birçok yerinde düzenli olarak yaşanan bir sorundan söz ediyoruz. Yani su kesintileri.
Virüsün yoğun olduğu günlerde, vatandaşı el yıkamaya çağırırken, Muğla’da suların kesik olduğunu daha önceki yazılarımızda da kaleme almıştık.
Vatandaş haklıydı. Daha nasıl haklı olmasındı. Vatandaşlık görevlerini yerine getirirken, verdiği oylarla göreve getirdiği insanlardan hizmet beklemek hakları değil miydi?
Cumartesi günü sadece sınav mı vardı? Hayır…
Sınava girecek çocuklarla birlikte 09.00-15.00 saatleri arasında o mahallede evlerinde olmak durumunda olan vatandaşın hali ne olacaktı?
Hiç değilse vatandaşı bilgilendirin ki, önlemini alsın.
Böylesine olağan dışı durumların yaşandığı günleri önceden kestirmek, ya da önceden kestirmenize yardımcı olacak kadrolar oluşturmak çok mu zordu?
Bunları kim düşünecekti?
Bunların planlamasını hangi üst akıl yapıyordu?
Ya da yapılması gereken planlamaları kim ya da kimler yapamıyordu?
Vatandaşı sabah güne bu sürprizlerle başlatmaya ve bu eziyeti yaşatmaya kimin hakkı vardı?
Bu nasıl bir vurdumduymazlıktı?
Bu nasıl bir “ne olursa olsun kazanıyoruz” anlayışının yarattığı şımarıklıktı?
Bu işlerle meşgul olması gereken hizmet mercilerinin odağında vatandaşa hizmet yoksa ne vardı?
Bu sorular cevaplanmalıydı ama cevap alınamıyordu.
Bu kentin yaşayanları zaten bugüne kadarki plansızlıklarda bile hoşgörüsünü fazlasıyla göstermişti.
Ama artık bu hoşgörü sermeyesi, cömertçe tüketiliyordu.
Takdiri yine kamuoyuna sunuyoruz.
***
İşte sosyal medyanın çift taraflı iletişim ve etkileşim yönündeki amacına hizmet eder nitelikteki tespitler.
İçinde olumsuzluk barındıran iki konu olsa da, biri amacı dışında kullanımın yarattığı dejenere, biri kamu yararı içeren iki farklı yaklaşım.
“Biz de o mecrayı amacı doğrultusunda kullanmaya çalıştık ki, bu konuları kaleme almış olduk” diyelim.
Ne diyelim, birilerinin derdi WhatsApp, bizim derdimiz su kesintileri…
***
Cuma, Cumartesi tespitlerinin ardından Pazar gününü de özel varlıklarımız olan babalarımıza adayalım.
Hayatımızın ve ailemizin bel kemiği babalarımızın anlamlı gününü kutluyor, ebediyete intikal etmiş tüm babaları rahmetle anıyorum.