Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken halkın özgürlüğünü, eşitliğini ve çağdaşlaşmasını amaçlayan bir yol izlemiştir. O, dinin devlet işlerinden ayrılmasını ve bireysel inançların kişisel bir tercih olmasını savunmuştur. Laiklik ilkesini getirdiği bu Cumhuriyet, Türkiye’nin modernleşme sürecinin temel taşlarını oluşturmuştur. Ancak, Atatürk’ün öngördüğü bu devrimler, bazı kesimler için tehdit oluşturmuştur.
Peki, Atatürk’ün laiklik anlayışından rahatsızlık duyanlar kimlerdir?
Aslında, bu rahatsızlığın kaynağı çok nettir: Din üzerinden bireyleri ve toplumları manipüle etme gücünü kaybetmekten korkanlar. Atatürk’ün Türkiye’si, dinin devlet işlerinden bağımsız olmasını ve halkın bilimsel, çağdaş bir eğitim almasını hedefliyordu. Fakat dinin toplumda belirleyici bir güç haline gelmesini isteyen bazı çevreler, laiklik ilkesinin bu gücü ellerinden alacağını düşündüler. Bu çevreler, modernleşme ve çağdaşlaşma sürecinde halkın vicdanına müdahale etmenin bir aracını kaybedeceklerini fark ettiler. Dolayısıyla, Atatürk’ün kurduğu laik düzen, onların çıkarlarını zedeliyor ve toplum üzerinde kurdukları kontrol mekanizmasını tehdit ediyordu.
İşte bu noktada, Atatürk’ten korkanlar devreye giriyor. Onlar, Türkiye’nin modern, çağdaş ve laik bir ülke olarak ilerlemesini istemeyen, toplumun eğitimini ve özgür düşüncesini sınırlamayı tercih eden kesimlerdir. Din, toplumsal yapıyı şekillendiren tek araç olarak kullanıldığında, bireylerin düşünsel özgürlüğü engellenmiş olur. Laiklik, bireylerin inançlarını özgürce yaşayabilmesi için devletin hiçbir şekilde dini baskı kurmamasını sağlar. Bu da, din üzerinden halkı yönlendirmek isteyenlerin işine gelmez. Atatürk’ün hedeflediği Türkiye’de dinin, sosyal, ekonomik ve siyasal yapıyı şekillendiren bir güç olmasına izin verilmez; din, sadece bireysel bir tercih olarak kalır.
Atatürk’ün mirası, bir yandan halkı özgürleştirirken, diğer yandan güç sahibi olanların çıkarlarına darbe vurmuştur. Bu yüzden, modern, çağdaş, laik bir Türkiye isteyenlerin karşısında duranlar, aslında daha çok kendi çıkarlarını savunurlar. Laikliği ve Atatürk’ün devrimlerini savunmak, sadece toplumun genel refahını istemek değil, aynı zamanda bu tür çıkarcı yapıların gücünü zayıflatmak anlamına gelir.
Atatürk’ten korkanlar, aslında toplumun bilimsel ve özgür bir şekilde gelişmesini istemeyenlerdir. Bu kişiler, dinin toplumu manipüle etmek için bir araç olarak kullanılmasından beslenirler. Ancak, Atatürk’ün izlediği yol, dinin özgürce yaşanmasını, devletin ise buna karışmamasını sağlayarak halkı özgürleştiren ve çağdaş bir toplum yaratma amacını gütmektedir. Laik bir Türkiye’nin önündeki engel, hala bu dar çıkarcı yaklaşımlardır.
Tandoğan Uysal