Gazetemiz yayın anlayışı olarak yereli önemsiyoruz.
Köşe yazılarımızda da aynı şekilde.
Siyaset ve köşe başlarındaki şahsiyetlerle olan diyaloglar neticesinde yazı yazmak ya da ilişkiler doğrultusunda tatlı su balığı türündeki tarzlarla değil de, vatandaş odaklı ve şehri ilgilendiren toplumsal konularda yazmak önceliğimiz.
Dolayısıyla şehirde hakim olan siyaset-bürokrasi ve basın eksenindeki kısır ve bunların sözcüsü olmuş yapı karşısında, biz bu ekseninin dışına çıkıp, toplumu, şehri ve vatandaşı ön planda tutmaya özen gösteriyoruz.
Haber Merkezimizdeki genç arkadaşlara da söylüyorum hep; okunurluğun yerel haberden geçtiğini. Yayın politikasını da bu yönde belirlediğimiz için okurdan istediğimiz dönüşleri alabiliyoruz.
Bu düşüncelerimi, geçtiğimiz günlerde “Akyol’da Pazar krizi” başlığıyla yayınladığımız haberden dolayı ifade etme gereği hissettim. Yerel haberin ve vatandaşın sesi olmanın önemine örnek olsun diye.
Bu konuyu ele alırken farklı duygulara kapılarak, Akyol yıllarıma gittim.
***
Kentteki yerleşim ismiyle Muslihittin Mahallesi ama Muğlalılar Akyol derler. Akyol’un bir de Sülüklüsü vardır tariflendirirken, Orhaniye’nin Celalli Bahçesi ve Süs Yolu konum tarifleri gibi.
Şehrin mozaik mahalleleridir bu sözünü ettiklerim.
Komşuluk bağlarının hala devam ettiği hatta.
Akyol benim için çok kıymetli. Rahmetli anneannem ve dedem demek, benim için Akyol demekti. Onların ışığını görmek benim Akyol’a olan bağım demekti.
Çocukluktan ergenliğe geçiş dönemlerimde tesis edilmişti Akyol Pazar yeri. Büyük bir bölümü dedeme ait olan arsa da bu pazaryerinin içinde kalmıştı. Yani önümüzde kuruluyordu Pazar. Bu pazaryeri, şehrin geleneksel Perşembe pazarından sonra önemli bir ihtiyaca da karşılık vermişti.
Kurulduğu gün olan Pazar günleri, dedeme yani Akyol’a gitmek büyük bir keyifti benim için. Okul dönemlerinde Akyol’da oturan arkadaşlarıma yakın olmak için anneannemde kalmak için verdiğim çaba, Pazar günleri kurulan pazardaki hareketi izlemek, ürünlerden alışveriş etmek, dedemin akşama kadar anneannemin isteklerini yerine getirmek için adeta pazarı eve taşıması ve aralarında geçen huysuzluk içeren diyalogları izlemek bambaşkaydı.
Bunlar benim için Akyol’du.
O çok sevdiğim nedenlerin merkezi Akyol’daki anılarım, çocukluğum ve görmeye alışık olduğum ışık, 2015’te dedemi, 2019 yılında da anneannemi kaybetmemle yok oldu.
Hatta dedem yaşarken söz konusu pazarın içinde kalan arsasının sürekli olarak kamulaştırılması konusu hep gündemdeydi. Dönemin Muğla Belediyesi, pazaryerinin ortasında kalan arsayı yeşil alan bölgesi bile ilan etmişti bir dönem. Kamulaştırmada da kararlıydı.
Düşünün pazaryerinin ortasında yeşil alan. Pazar toplandıktan sonra yerle bir olan pazar alanının içinde kalacak olan bir yeşil alan. Vizyon bu olsa gerek.
Neyse ki yeşil alan projesi daha sonra pazaryeri projesine dönüştürüldü.
Dedem ve anneannemin vefatlarından sonra söz konusu kamulaştırma gerçekleştirdi. Söz konusu yerin pazaryeri olarak faaliyet gösterecek olmasını bilmek bir nebze de olsa içimi rahatlatıyordu.
***
Akyol pazarı önemli bir ihtiyacı karşılarken, bir yandan da sıkış tepiş bir trafik ile yoğunluğa sebebiyet veriyordu. Tabir yerindeyse Pazar günleri Akyol, curcunaya dönüyordu. Üstüne bir de Coronavirüs illeti eklenince, bu yönde tedbirler de kaçınılmaz oldu.
Belediye de bu tedbirler kapsamında söz konusu Akyol pazarını, sosyo-kültürel alana taşımakta buldu çareyi. Adı üstünde sosyo-kültürel alan. Ne yapmak isterseniz başvurabileceğiniz bir alan. Çok amaçlı olduğu kesin.
Ama pazarın sürekli olarak bu alanda kalacağını öğrenin vatandaş, bu duruma tepki gösteriyor. Muslihittin Mahallesi Muhtarı Süleyman Bozüyük bu tepkilere kayıtsız kalmayıp, Akyol pazarını hepten yok etmektense, bari haftanın bir günü kurulmasını öngören bir girişimde bulunmuş ve Akyol pazarının Salı günleri kurulması kararlaştırılmış.
Gelin görün bu karar , üreticiyi de, tüketiciyi de tatmin etmedi. Memnun olan yok değil ama olmayan daha çok sanki. Bu durumda uygulamadan memnun olanlarla memnun olmayanlar ikiye bölündü.
Hatta vatandaş çözüm önerisini de kendisi dile getiriyor. Diyor ki: “Akyol pazarı daha önceki gibi Pazar günü, sosyo-kültürel alana kurulan Pazar ise Salı günleri kurulsun.”
Bazı pazarcılar, Salı günü kurulan pazarda satış yapamamaktan dert yanarken, vatandaş ise, sosyo-kültürel alanı uzak bulduğu için pazara gidememekten yakınıyor.
Sosyo-kültürel alandan memnun olanlar ise, araç parkı sorunu yaşamadıklarını öne sürüyorlar. Sadece bu yönüyle yeterli mi? Muğla Menteşe gibi yerde park yeri sorunu şehrin öncelikli sorunuysa ki öyle, yeterli bir gerekçe sayılabilir.
Ama düzenleme şart.
***
Toplum olarak gelenekçi bir yapıya sahibiz. Bazı değişimlere uyum sağlamak zaman alabiliyor ama bu değişim için alınan kararların çok iyi planlanması gerektiğini sık sık vurguluyoruz. Hatta pazarcı esnafının da, vatandaşın da bu planlama kapsamında görüşlerine başvurulabilirdi.
Kısacası Pazar günü kurulan Akyol pazarının sosyo-kültürel alana taşınması da, Akyol geleneğinin yok olacağı endişesine yol açmış gibi anlaşılıyor buradan bakınca.
Görülüyor ki, Akyol’a Salı günü pazar kurulması gelenekçi yapının sorununa çözüm olmamış. Düzeninin bozulmasını istemeyenler sanki daha fazla. Sosyo-kültürel alana düzenlemeler yapılsa bile, uzaklık, yaşlılar ya da aracı olmayanlar için sorun teşkil etmeye devam edebilir.
Belediye yetkililerinin bu konu üzerinde biraz daha kafa yormaları gerekebilir.
Akyol pazaryeri komple kaldırılırsa, o devasa alan umarım betonlaşmanın ve rantın önünü açan bir projeye teslim edilmez.
Sahi pazaryeri kalkarsa, Akyol pazaryeri için ne düşünülüyor?
Büyük bir park ve yeşil alanı destekleriz.
Aksi bir durum kamu vicdanını yaralar.
***
Konu nereden başlayıp, nereye geldi.
Özlemi, hüznü, sorunu, çözümü, eleştirisi, dileği, halkı, kurumu…
Yerel önemli.