Önceki yazılarımızda Muğla’nın markalaşmasının yolunun gastronomiden geçtiğini, yine bu köşeden bizim meşhur Muğla kebabı kültürüyle bağdaştırarak dile getirmiştik.
Geçtiğimiz günlerde bu konudaki tespitimizi doğrular nitelikte bir ortamın keyfini yaşadım desem abartı sayılmayacaktır.
Özlem gidermeye yönelik bir buluşma, ilimizin gelişimini dert edinmiş verimliliğe dönüşünce heyecanlanmamak elde olmuyor.
Sözü çok uzatmadan konuya gireyim.
Muğla ilinin yerel kültürünü evrensel bir dille sinemaya aktaran, uluslararası düzeyde ve ulusal ölçekte çok sayıda ödülün sahibi olmuş ve aynı zamanda bölgesel kültürümüzle sinemada bir akım başlatan ve yine bu vesileyle ilimizi İstanbul merkezli olmaktan kurtarıp, bir sinema platosuna dönüştüren kadim dostum, Muğla’mızın gururu, Yönetmen Yüksel Aksu ile bir araya geldik.
Yüksel Aksu’dan sadece yönetmen titriyle söz ederek yazı yazmak, kendisiyle ilgili yazı kalem alma gerekliliğine de haksızlık olacaktır. Bu nedenle de yukarıda kendisinden söz ederken uzun cümleler kurmak durumunda olduğumu fark etmiş olmalısınız.
“Dondurmam Gaymak” ile başlayıp süren dostluğumuz sürecinde, çoğu zaman yüz yüze olmasa bile telefonla görüşür, bu açığı kapatacağını düşündüğümüz görüşmeler yaparız.
Bu görüşmelerin hepsinin odağında hep, memleketimiz Muğla vardır. Çünkü Muğla’nın gelişimini, kalkınmasını ve tanınırlığını kendine dert etmiştir. Bu derdi bugüne kadar ortaya koyduğu yapıtlardan anlamak da çok güç olmasa gerek.
Muğla sınırları içinde olmayan bir projede bile Muğla’yı mutlaka o proje içine serpiştirmiştir. Ama bir karakter, ama bir ağız, ama bir yemekle.
“Keşke bunları kendine dert etmesi gerekenler de dertlenebilse Aksu kadar” diye de sesli düşünürüm çoğu zaman.
Neyse konumuza dönelim. Uzun süredir yüz yüze görüşemediğimiz Yüksel Aksu ile pandemi dönemini memleketi Ula-Muğla’da geçiriyor olduğunu biliyor olmamızdan ve ardından süregelen normalleşme dönemini de fırsata dönüştürerek, bir araya gelmeyi kararlaştırdık.
Tabi bu görüşme, olmamasını düşünememe gibi bir ihtimalin olmayacağı meslektaşım ve eskimeyen dostum Yüksel Savaş’sız olamazdı. Zaten planlama evresi hep ona aittir. Yüksel Aksu’nun adaşı Yüksel’in kamera çekimlerini eskiden beri çok beğendiğini de buraya not düşeyim. Ne de olsa bizim Yüksel, başarılı gazeteciliğinin yanında, görsel medyanın da okullu kameramanlarındandır.
Önce biz, bizim Yüksel ile buluşup, sonra ağabeyimiz olan Yüksel ile gavilleştiğimiz (buluşmak için kararlaştırdığımız) yerel mutfağın başı çeken mekanlarından olan Hamdi Baş’ta bir araya geldik.
Yüksel ağabeyimizi, Marmaris’in gündelik hayatını, kaybolmuş mesleklerini, günümüz Marmaris’in de bulunamayan tatlarını yani yerel lezzetlerini markalaştırmaya yönelik çalışmalar yürüten ve bu çalışmalar kapsamında hayata geçirilmiş olan “Kapurcuk Kültür ve Gastronomi Evi”nin öncüsü Mehmet Baysal ile derin bir sohbetin içinde bulduk.
Mehmet Baysal, piyasadaki adıyla “Goca Marmaras” gazozunu da hayata geçirmiş bir iş insanı olduğu gibi aynı zamanda geçmiş dönem Marmaris Ticaret Odası’nın da yönetim kurulu başkanıydı. Masada ayrıca, yine yöremiz gastronomisinin önemli mekanlarından biri olduğundan söz ettiğimiz ‘Hamdi Baş Tandır Restaurant’ın, ya da Restoranın işletmecileri olan üç kardeş isimden biri olan Hüseyin Baş da vardı.
Biz gazeteciler hayatın içindeki enstantaneleri anlamlandırma yönünde yorum yapma yetilerimizi gelişmiş kişilerizdir. Gerçi ben bu yorumların mesnetli olmasına özen göstermiş olanlardanımdır. Bu nedenle kafamdan her geçeni masalarda konuşulduğu gibi hemen yazılara dökmeyi tasvip etmem.
Mesnet; ben ve benim gibi düşünen gazeteciler için olmazsa olmaz.
Konumuzdan sapmayalım. Açıkçası masayı görünce heyecanlandım.
Masanın aktörlerine bakınca gerek sanat alanında, gerekse iş dünyasında, memleketlerinin markalaşması ve gelişimi için gayret sunmuş kişilerin oluşturduğu bir masaydı. Umarım bu türdeki buluşmalara daha fazla rastlarız.
Ne yalan söyleyeyim; Yüksel Aksu’nun “İftarlık Gazozu” ile Mehmet Baysal’ın “Goca Marmaras Gazozu”nu kafamda şekillendirip, yorum getirmeye başladım.
Ama içimden. Sırf mesnede olan düşkünlüğümüzden.
Sonra içimden geçenleri masa aktörlerine karşı da dışa vurduğum için, okuyucularımızla da paylaşmayı uygun buldum.
“Yoksa İftarlık Gazoz 2’mi yolda?”
“Goca Marmaras ile İftarlık Gazoz arasında bir ilişki mi doğacak”
“İşbirliği kokan bu buluşma sonucunda Baysal, böyle bir projeye destek mi verecek”
“Baysal’ın oluşturduğu Kapurcuk bünyesindeki yerel kültür merkezi, yerel lezzetleri öne çıkaran bir sinema filmi veya filmlerine destek mi verecek?”
“Yöre lezzetlerinin markalaşmasına yönelik Yüksel Aksu’nun bir projesi mi var?”
Geldikçe geldi işte.
Belki de masadaki birliktelik bu soruların hiçbirini kapsamıyordu. Bilen yok.
“Ama dostane bile olsa Yüksel Aksu, bu bir araya gelişi bir şekilde memleket projesine uyarlamıştır” diye düşünmeden edemediğimi de, masaya dahil olunca kendisine ilettim. Tabi kafamdan geçirdiğim o soruları da…
Ama bu düşüncelerimi sadece paylaştım. Cevap almak için dile getirmedim. Ama biliyordum ki, Yüksel Aksu sonuç odaklı çalışır. Bunu bildiğim için de üzerine fazla gitmedim. Nasılsa günü gelince Yüksel ağabeyin paylaşacağını biliyordum.
Ama bir sanat insanıyla, iş insanının bir araya gelmesini önemsediğimi söylemeden geçmemeliyim. Bu düşüncemi masada konuşulanlarla da örtüştürdüm. Muğla markasını yaratmada proje değeri taşıyacağına inandığım sohbetler oldu.
Belli ki Yüksel Aksu, pandemi dönemini geçirdiği memleketinde yine boş durmuyordu.
İlimizin markalaşmasının yanında, kültürü ve sanatı önemsiyor gibi gözükmek, bu kavramlar üzerine sloganlar üretmekle değil, bu kavramları yaşadığınız bölgeye uyarlama vizyonuna sahip projeler üretmekten ve bu projeleri vizyonu hayata geçirmekten, geçiremiyorsan da geçirmek isteyenlere destek olmaktan geçiyor.
Kültürün içinde özellikle yazıya konu oluşturan yöresel lezzetlerimizi içine alan gastronomi başlığı da, zaten başlı başına yörenin marka değer olmasının önünü açacak bir unsur.
İşte tam da bu noktada bu görüşümüzü doğrular nitelikteki buluşma noktamız olan rahmetli Hamdi Baş’ın lezzetleriyle markalaşmış bir mekanda, ilimizin markalaşmasına yönelik ortaya konan ve bunun başını çeken gastronomi konusunda içinde vizyon barındıran bakış açıları, ufkumuzu ileriye taşımak adına umutlandığımız verimlilikteydi.
Aksu’nun da zaten sanat çalışmalarının yanında kültürel doku ve bölge gastronomisine olan bağlılığını bilenlerdenim. Ülkenin önemli televizyon kanallarında gastronomi kültürünü, sanatla bir arada tutan programlarını izleyenler hatırlayacaklardır.
Bir dost buluşması niyetinden, buluşmaya gittiğimiz yerdeki masada yer alan aktörlere, o masaya ilk bakışta karşıdan yaptığımız ‘acaba’ içerikli ama Muğla yararına olduğuna inandığım içsel düşünce ve yorumlardan, masaya oturduğumuzda memleket geleceğine yönelik güzel enerjiler barındıran bir buluşmayı mevzum yapıp, özetlemeye çalıştım.
Lafı çok uzattım biliyorum.
Kıssadan hisse; Muğla’ya sanat alanında kattığı katma değerlerle tanıdığımız sanat insanı Yüksel Aksu ile Marmaris lezzetlerini dünyaya tanıtmaya çalışan iş insanı Mehmet Baysal’ın buluşmasının sıradan bir buluşma olmadığı ve olamayacağına yönelik hissiyatımı paylaşıyor, “Bu buluşmadan Muğla yararına mutlaka bir proje çıkacaktır” diyerek de, sonlandırıyorum.