Dikkatinizi çekip, sizi hiç rahatsız etti mi? Birisi, inandığı, benimsediği, kimliğine ait bir şeyi ifade ettiğinde, hemen kolayca ayrımcılık yapma suçlamasıyla karşı karşıya kalır.
Ayrımcılık (discrimination) suçlamasına maruz kalan belli bir kişi de olabilir, grup, topluluk da olabilir.
Evet, hayatta ayrımcılık denen şey yoğun olarak vardır. Ancak biz zaman zaman ayrımcılık ile başka bir şeyi, farklılığı birbirine karıştırırız. Ayrımcılık ile farklılığı birbirine karıştırma nedenimiz bazen olaya safça yaklaşmamızdan kaynaklanır. Ama çoğu zaman da, başka tür bir gizli ayrımcılıktan kaynaklanan
bir içtepi ile hareket ederiz. Böyle olduğunda görünüşte ayrımcılığa karşı hareket eder görünürken, özünde tam da ayrımcılık yapıyor oluruz.
Ayrımcılık denilen şey, basitçe, eşitlik ilkesinin, çeşitli nedenlerle (Irk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi görüş, etnik köken, mülkiyet ayrımı ) yok edilmesidir. Yani imkanların, insanlardan (ya da topluluklardan vs.) bazılarına, diğerlerinden daha çok verilmesidir.
En açık ayrımcılık ve artık en itiraz edilemez ayrımcılık, siyahi insanlarla beyazi insanlar arasında yapılandır. Pek çok toplumda, geçmişte ve belki de halen, derilerinin rengi nedeniyle fırsat eşitliği tanınmamış ve ayrımcılık yapılmıştır.
Ayrımcılığı kabataslak bu şekilde tanımladığımızda, buna itiraz eden çıkmayabilir.
Peki ama sorun nerede çıkıyor? Bu tanımı basmakalıp bir şekilde düşünmenin malzemesi yapan bir kişi, bir siyahinin, “ben beyazi değilim, ben siyahiyim” demesini, ayrımcılık olarak görme eğilimine girer (bu örnekte bunu çok kolay yapamaz, ancak tarz budur) ve ifade eder. Burada siyahinin yaptığı ayrımcılık değil, kendine özgülüğünü ifade etmekten başka bir şey değildir oysa.
Bu basmakalıp içinde düşünen insan bunu iki nedenle yapar. Yukarıda belirttiğim üzere, ilki, safça bir tutum içine girmesidir. İkincisi ise aslında içinde barındırdığı gizli ayrımcılığın diliyle konuşan bir ideolojik aygıt olmasından çıkar..
***
İdeolojik aygıt dediğim şey, toplumda hakim olan görüş, norm, değerlerin, ideoloji olarak kişiler üzerinden kendini tüm topluma ve bireylere dikte etmesi meselesidir. Bir toplumda yaşayan herkes, eğer normlarını, değerlerini, angajmanlarını, perspektifini, fikirlerini, yaşama, düşünme, davranma tarzlarını sürekli sorgulamıyorsa en kalın düzeyde ideolojik aygıt olur.
İşte bir yandan saftır, bir yandan kalın ideolojik aygıttır. En kalın ideolojik aygıt olmasak bile, sorgulama yapmadığımız ölçüde ideolojik aygıt olmaya ve sosyal-siyasal virüs taşıyıcısı olmaya devam ederiz ve biz de bu niteliğimizden dolayı içselleşmiş olan hakim değerleri hep başkalarına aktarırız, onlarda bunu ararız.
***
Düşünen bir insan, beynini kullanan bir insan, eşitliği bozmak ile varlığın, yani kişinin, grubun, topluluğun, her neyse, kendisini, kendine özgülüğünü ifade etmesini birbirinden ayırır. Bunu ayırmıyorsa, ayıramıyorsa, saf ya da kalın ya da ince bir ideolojik aygıttır. Düşünce burada biter anlayana. Ancak örnek vermek gerekirse yine de devam edelim.
Gerçek bir eşitlikçi, tam tersine, böyle bir talepte bulunan kişinin talebinin üzerine gider. “Siz kendinize özgülüğünüzü ifade ettiniz, ne güzel, size eşit davranılmadığı iddiasını namusum kabul ediyorum, böyle bir şeyin olması, benim insanlığımı zedeler. Sizinle hareket edeceğim ve bunun doğru olup olmadığına çok önem veriyorum, eğer haklıysanız, eşitlik talebiniz yerine gelene kadar, sizinle
mücadele edeceğim.”
Ama ortalık ayrımcılıkla dolu. Bir kişi yada bir gurup ezilmiş, dışlanmış, eşitlik ilkesi onun için parçalanmış. Garibim diyor ki, “bende tüm herkese davrandığınız gibi davranmanızı bekliyorum, özgülüğüm budur.”
***
O ve siz sanıyorsunuz ki, ayrımcılık yapıyorsunuz. Oysa olan, ayrımcılık yapma diyenin yaptığı ayrımcılık ve o temelde kurulmuş olan toplumsal düzenin egemenliğinin sürüşüdür. Çoğu kez göreve gelen kamu kurum yöneticilerinin bazılarına ayrımcılık yaptığı kendilerine aydınlatıcı bilgi verilmediğini savunan ve her fırsatta bunun borazanlığını yapan kimi meslektaşlarım son dönemde kendilerine yapılan ayrımcılığı özel ikili ilişki olarak yansıtmaya çalışıyor.
***
O halde size bir hatırlatma Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 10. Madde:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”